Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13. İslam Zirvesi’nde, katılan liderlere yaptığı konuşmada; “En büyük sorun; mezhepçilik, ırkçılık fitnesi. İslam ülkeleri olarak, birbirimize düşmemeliyiz” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu söylemlerine, yürekten katılıyorum. Ama sözleri ile eylemleri arasında, uyum ve tutarlılık yok. İzlediği iç ve dış siyasetle kendisi, bizatihi mezhepçilik yapmıştır ve yapmaktadır.

Din eğer siyaset olursa, burada bölünme ve mezhepçilik kaçınılmazdır. Avrupa bu deneyimden geçtiği için laikliği seçmiş, diğer bir tanımla; dini dünyevi yaşamın referansı olmaktan çıkarmıştır.

Bu nedenle Avrupa’daki din savaşları bitmiştir. İslam; siyaset olduğundan, inanç ve itikatla sınırlandırılamadığından, ‘İslam Dünyası’nda kan, kin ve gözyaşı bir türlü bitmemektedir.

Laiklik; İslam Dünyası için, barış içinde birlikte yaşamanın formülü ve güvenlik konseptidir. Atatürk önderliğinde yapılan “Aydınlanma Devrimleri”, bunun adıdır.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 34 ülke, Suudi Arabistan’ın öncülüğünde “Teröre Karşı İslam İttifakı” adıyla bir koalisyon oluşturmuş. İttifakta İran’ın yer almaması, hemen dikkati çekiyor.

Şiilerin dışlandığı ve Sünni rejimler koalisyonu olduğu ama tepesinde Vahhabiliğin bulunduğu ittifak için Riyad’dan gelen ilk açıklamada; “İttifak yalnızca IŞİD’i değil, tüm teröristleri hedef alacak” denmiş. Yani; “Hizbullah’ı, Suudi Arabistan da dahil, körfez ülkelerinde bulunan Şiileri, Irak’ta bulunan Şii milisleri, ittifakın kapsamına alıyoruz” demek istiyorlar.

Türkiye’nin bu ittifak içinde yer alması bile, mezhepçi bir dış politika izlendiğinin somut bir örneğidir. Ayrıca; Suriye’ye ve Esad’a karşı da mezhepçi bir politika izlenmiş ve biz de dahil olmak üzere, bölgemiz felakete sürüklenmiştir.

“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...