60 yaşına gelen, ana dili Kürtçe olan, istisnasız bütün köşe yazılarımı okuduğunu ve kesip dosyaladığını söyleyen ve kendisini CHP’li bir Kemalist olarak tanımlayan Bingöllü okurum bakın bana neler yazmış.

“Milliyetçi ozan Ümit Ateş’in AKP’nin Kürt açılımı politikasını eleştiren ‘Bir yanda megri megri, diğer yanda dombra’ diye başlayan ‘Biz Uyardık Milleti’ adlı şarkısının geçen gün gazete haberini okuyunca eski günler film şeridi gibi önümden geçti ve bunları sizle paylaşmak istedim.

Bu Megri Megri (ağlama ağlama) türküsünü Diyarbakırlı Kürt sanatçı Ayşe Şan 1960’lı yıllarda plak yapmıştı ve çok popüler olmuştu. Unkapanı’nda serbestçe satılıyor ve Türkiye’nin her tarafına rahatça dağıtılıyordu. Aynı yıllarda Abdullah Papur, Hüsamettin Subaşı gibi Kürt kökenli sanatçıların da plakları serbestçe satılabiliyordu. Bunlara hiçbir engel yoktu.

Yalnız Kürtçeye değil!

Kürtçe müziğe TRT’de yer verilmemesini Kürtler üzerinde yapılan büyük baskı olarak değerlendirenler de çok iyi biliyorlardı ki, o yıllarda yalnız Kürtçeye değil, Boşnakça, Abhazca, Arapça, Lazca, Arnavutça ve Gürcüce gibi birçok dil için de durum aynıydı.

Yöre halkının Kürtçe dilini konuşması ve kendi diliyle kültürünü yaşatması ABD güdümünde yapılan 12 Eylül 1980 faşist darbesi hariç hiçbir zaman yasaklanmadı. Mahkemelerde ve devlet dairelerinde Türkçe bilmeyenlerin ifadelerinin ve isteklerinin tercüman vasıtası ile alınmasının ve dinlenmesinin önünde hiçbir engel yoktu.

Daha sonraki yıllarda içeriği bölücü ve devlet karşıtı söylemler içeren türküler, plaklar ve kasetler engellenince kültürel faaliyetlerimiz ve dilimiz engelleniyor yalanı propagandası başladı. Herkes biliyordu ki, bu propagandanın arkasında emperyalizm ve onun ülkemizdeki taşeronu bölücü örgüt ve partiler vardı. Kürt halkının yaşamsal sorunları örgüt ve parti tarafından hiç dile getirilmiyordu. Siz bölücü partinin ağzından bölgede işsizliği azaltacak talepleri, toprak reformunu, sağlık ve eğitim yatırımlarını, kadın haklarına yönelik reform isteklerini duydunuz mu?

En makbul Kürt!

Aksine bölücü örgüt okulları ve sağlık ocaklarını yakar, fabrikaları sabote eder, haraç ister ve yatırımcının bölgeye girmesini engeller. Çünkü bölge halkı eğitilirse, toprak sahibi olursa, gençler iş sahibi olup aile kurarlarsa örgüte adam bulamayacaklardır. Onlar için en makbul Kürt eğitimsiz, işsiz ve aç Kürt’tür.

Kuzey Irak’ta ve Suriye’de Kürt olmakla, Hakkari’de, Van’da, Bingöl’de ve Diyarbakır’da Kürt olmak arasında fark vardır. Erbil’de, Zaho’da ve Süleymaniye’de bir Kürt can güvenliği ortadan kalktığında Bağdat’a ve Basra’ya değil Türkiye’ye kaçmaktadır.

Ama Hakkari, Van ve Diyarbakır’da sorun yaşayan bir Kürt, Erbil veya Süleymaniye’ye değil Ankara, İstanbul, İzmir, Mersin ve Tekirdağ’a göç etmektedir. Kürt kökenli yurttaş bilmektedir ki, Türkiye’nin her bölgesinde huzur içinde yaşayabilecektir.

Kürt’ü de, Türk’ü de!

Bugün ülkemiz açılımlar, emperyalizmin taşeronları (AKP, BDP, PKK) ve onların kuyruğuna takılan muhalefet sayesinde bölünme ve iç savaş sürecindedir. Emperyalizmin oyununu bozacak olan Kürt’üyle ve Türk’üyle bu toprakların insanlarıdır.

Din ile kandırılanlarımız ve çıkarları için emperyalizme taşeronluk yapanlarımız hariç olmak üzere bu ülkenin Kürt’ü de, Türk’ü de çok iyi bilmektedir ki, 91 yıldır birbirimizi boğazlamadan barış içinde yaşadıysak bizi bir arada tutan ortak değer Atatürk, onun ilkeleri, devrimleri, gösterdiği akıl ve bilim yoludur. Bu yolu gösterecek önderi çıkaramayan diğer bölge ülkelerinin hangi felaketleri yaşadıkları ortadadır.”

Okurumun görüşlerine aynen katılıyor, yurtsever ve barışsever yaklaşımlarını saygı ile selamlıyorum. Yaklaşmakta olan Şeker Bayramınızı kutlar, bu bayramın İslam dünyasının aklını başına devşirmesi için bir fırsat olmasını diler ve saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...