Geçtiğimiz çarşamba Cumhuriyet gazetesinde meydana gelen dönüşümü, İlhan Selçuk’un ölümünden sonra kurucu ilkelerden nasıl uzaklaşıldığını, yandaşlığa ve emperyalist işbirlikçiliğine doğru nasıl yavaş yavaş rota kırıldığını anlatmaya çalıştık.

Yazıyı yazmamda bardağı taşıran son damla 2 Ağustos günü Kadıköy’de bir park yerinden çıkarken herkese bedava dağıtılan Cumhuriyet gazetesi olmuştu. Bu gazete, içinde ne ararsan bulacağın, resimlerine ve iri yazılarına baktıktan sonra kesekağıdı yapılan bir bulvar gazetesi değildi. Fransa’da Le Monde, İngiltere’de The Guardian neyse Türkiye’de Cumhuriyet oydu ama artık değildi!

Cumhuriyet gazetesini eleştiren yazıyı korkarak yazmıştım. Korkumun birinci nedeni babamdı! Çünkü Cumhuriyet gazetesini hedef olan bu yazım nedeniyle bana kızabilirdi! Beni Atatürk sevgisi, Türk Devrimleri ve 6 Ok gibi ideallerle büyütmüştü. Evimizin tek gazetesi olan Cumhuriyet bu ideallerin savunucusuydu.

Bu seviyede beklemiyordum

Evvelki gece 12 yaşında iken kaybettiğim babamı tekrar rüyamda gördüm. Bana doğru yolda olduğumu, inandığım ilkelerden asla vazgeçmemi ve gazetemizi çalanlar için az bile yazdığımı söyledi.

Diğer korkum okurlarımdı. Onlardan tepki alabilirdim! Ama aksine yazımı Aydınlık’tan, internet gazetelerinden, sosyal paylaşım sitelerinden okuyan ve bana ulaşan binlercesi desteğini bildirdi. Bu seviyede destek inanın beklemiyordum.

Bunlardan biri olan ve Ergenekon kumpasına kurban giden Hasan Ataman Yıldırım şöyle yazmış; “Cumhuriyet gazetesi adım adım bizlerden uzaklaştı. Yargılandığım Ergenekon duruşmasını Cumhuriyet’ten Hatice Tuncer izlemekteydi. Cumhuriyet’te çıkan bazı haberler eksik oluyordu. Örneğin gizli bir tanığın uydurma suçlamaları gazetede tam olarak yer almasına rağmen avukatların somut delillerle bu suçlamaları çürütmesi görmezden geliniyordu. Bu durumdan rahatsız olduğumdan konuyu Mustafa Balbay ile birkaç defa konuştum. Balbay da durumdan şikayetçiydi! Durumu Hatice Tuncer’e de sordum. Cevaben ‘Ben hepsini yazıp gönderiyorum ama gazeteden kesiyorlar’ dedi. Anlaşılan Cumhuriyet bu davalara biraz farklı yaklaşıyordu”

Faşist kafalar!

Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlar bir hukuk davası değildi. Ayarlanmış mahkemeler ve imal edilmiş kanıtlarla Türkiye Cumhuriyeti’ne kurulan bir kumpastı. Amaç ise Türkiye Cumhuriyeti’ni dönüştürmekti. Evet, Cumhuriyet gazetesi genel yayın politikası ile Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlara çaktırmadan, ustaca destek vermişti.

Cumhuriyet gazetesinin bu dönüşümünde liderliğini yapan bir yazarı CHP’nin asli unsuru olan Ulusalcılara bir yazısında “Faşist kafalar CHP’den çekip gitsin” başka bir yazısında “Atatürkçülüğe sığınanlar, yeni bir Güven Partisi kuracaklar! O zaman CHP’de yeni dönüşüm, devrimci ruh şaha kalkar!” diyor.

CHP, Atatürk tarafından kurulmuş, Cumhuriyet’in kurucu ideolojisini 6 Ok’unda özetle somutlaştırmış ilkeleri olan ve Kuvayı Milliye ruhundan gelmiş bir partidir. Cemaatçilerin, İkinci Cumhuriyetçilerin, emperyalist çıkarlara uygun olarak dönüşüm peşinde olanların bu partide işi olamaz. Böyle düşünen insanlar ya başka bir partiye giderler ya da başka bir parti kurarlar.

Güven mi, İhanet mi?

Bir partiye üye olmak bir bakıma bir kulübe üye olmak gibidir. Eğer briç kulübüne üye olursanız orada briç oynamak ve briç üzerine çalışma yapmak zorundasınız. Briçin modası geçti artık burada pişti oynamak istiyoruz diyemezsiniz. Briçiler bu kulübü terk etsin söylemi içinde olamazsınız. Bu her şeyden önce ahlaki bir davranış olamaz.

Atatürkçüler, Kemalistler, Ulusalcılar, Milliyetçiler, Antiemperyalistler CHP’nin asli unsurlarıdır. Bunlara kapı göstermek, faşist demek, başka bir parti kurmalarını önermek halt etmektir. Gerçekte devrimin ruhu bunları suçlayanların partiden def edilmeleri ile şahlanır. Def edilenler Güven mi yoksa İhanet Partisi mi kurarlar onu bilemem!

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...