Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi! 2002’de emperyalizmin desteği ile iktidara getirilen ve Türkiye’nin kırmızıçizgilerini yok sayarak yönetmesi için önündeki engelleri Ergenekon ve Balyoz gibi yargı operasyonları ile temizlenen AKP iktidarlarının adım adım ülkeyi buraya getirdiği görebilen için çok açıktı.

2002 Genel Seçimleri sırasında yurtdışında görevliydim. Seçim sonuçlarını televizyonda izledikten sonra sabaha kadar uyuyamadım. Beni uyutmayan AKP iktidarının ülkemizi felakete götüreceği endişesiydi. Etrafıma bunu açtım, endişelerime katılanlar olduğu gibi “Demokrasiye şans tanımak lazım” diyenler çoğunluktaydı. En çok sevinenler yabancılardı!

Sicili bozuktu!

Demokrasi kültürünün zerresine bile sahip olmayan, demokrasiyi tramvay olarak gören, demokrasinin olmaz ise olamazı olan laiklikle barışık olmayan ve Cumhuriyetimizin kurucu ilkeleri ile Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine düşmanca bakan kadroların ülkemize kan, kin ve gözyaşından başka verebilecek şeyleri olamazdı! Ama AKP’nin ülkemiz için yaratacağını gördüğüm tehdit çoğunluk için soyut kavramlardı, elle tutulmuyordu bu nedenle inandırmakta güçlük çekiyordum.

Anımsarsanız; Nazi dönemini öven aşırı sağcı ve faşist söylemleri olan Avusturyalı siyasetçi Jorg Haider 1999’de yüzde 27 ile ikinci parti olup iktidar ortağı olması söz konusu olduğunda bütün Avrupa kıyameti kopardı ve “Demokrasiye şans tanımadı.” Çünkü demokrasi demek sandık demek değildi. Babası da Nazi olan Haider’ın sicili bozuktu, Avusturya ve Avrupa demokrasisi için tehlikeliydi ve ne oranda oy aldığının hiç önemi yoktu! Haider 2008’de bir trafik kazasında yaşamını kaybetti. Yoksa öldürüldü mü?

Türker abartıyorsun!

2010’da daha iyi mücadele edebilmek için istifa ettikten sonra da AKP’nin Türkiye’yi kanlı bir iç savaşa, bölünmeye ve Ortaçağ karanlığına doğru sürüklediğini anlatmaya çalıştım. “Türker abartıyorsun, bu söylediklerin gerçek değil” diyen çocukluk arkadaşımla yollarımız ayrıldı.

Bakın bugün ülkemiz yanıyor. Güneydoğu’da devlet otoritesi tamamen yok. Polislerimiz şehit ediliyor, bayraklarımız yakılıyor, şehirlerimiz yağmalanıyor, Atatürk heykelleri tahrip ediliyor, halk kendini korumak için silahlanmaya ve örgütlenmeye çalışıyor. Halen yaşadığımız bu ağır tablo her geçen saat daha da kötüleşiyor. Türkiye’yi Suriye’de savaşa sokmak istiyorlar, direndikçe dışardan emperyalizm içerden ise taşeronları şantajın şiddetini arttırıyorlar.

Halen yaşadığımız yangının esas nedeni sorunlarımıza bu toprağın gözü ile bakmayan ve çözüm için yabancı reçeteleri uygulamaya çalışan AKP iktidarlarıdır. Durumun buraya gelmesinde açılımların, bebek katili Öcalan ile pazarlık masasına oturulmasının, TSK’ye kurulan kumpasın, Türk üst kimliğine karşı yapılan düşmanlığın, yanlış Ortadoğu politikalarının ve komşumuz Suriye’ye terör ihraç etmemizin etkileri çok büyük.

Suriye’ye girersek!

Şantaja boyun eğip Suriye’ye girersek yaşadığımız bu tablo daha da ağırlaşacaktır şüpheniz olmasın. Türkiye’nin Suriye’de kazanabileceği hiç bir şey yoktur. Biran önce Suriye ve Irak sınırlarımızın kevgir hale gelen durumu düzeltilmeli ve güvenliği sağlanmalı, asker terörle mücadelede yetkilendirilmeli ve kumpas operasyonları ile bozulan moral ve motivasyonu iyileştirilmeli, bölge ülkelerinin merkezi güçleri olan İran, Irak ve Suriye ile işbirliği yapılmalıdır.

Ayn El Arap (Kobani) eylemlerine destek verenler ama bilinçsiz, ama bilinçli ve işbirlikçi olarak, bilinmelidir ki, ülkemizin iç barışına ve güvenliğine düşmanlı etmektedirler. Bu eylemler emperyalizmin Türkiye’yi Suriye bataklığına arkadan ittirme politikalarına destek vermektedir.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...