Biliyorsunuz; bugün 24 Kasım Öğretmenler günü. Kısaca da olsa, bugünün önemine değinmek boynumun borcudur.
Soruyorum size; “MÖ.428 yılında Atina’da doğan filozof Platon’un İslam dünyasında bilinen adı ile Eflatun’un babasının adı nedir?”
Sanırım zor bir cevap olsa gerek. Peki, sorumu İslam felsefesine de büyük etkisi olan bu büyük filozofun hocasının, yani öğretmeninin adı nedir dersem, Sokrates cevabını çoğumuz biliriz.
İşte budur öğretmen; yeri geldiğinde babamızın ve anamızın bile önüne geçebilen, uygar ve çağdaş toplumları ve bilim egemen kafaları yaratandır öğretmen. Bizi biz yapan, çağdaş, uygar, aydınlanmacı, sorgulayan, sevmesini, sevilmesini, kişinin kendisiyle barışık olmasını, paylaşmasını, evrensel etik ve bulunduğu toplumun ahlak kurallarını, insana saygıyı fakat her türlü köleliğe direnen zihniyeti öğretendir öğretmen.
Bu duygularla başta Başöğretmenimiz Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere; tüm çağdaş, ilerici ve yurtsever öğretmenlerimizi kutlar, ülkemizin zorluklardan geçtiği ve ateşle sınandığı bu dönemde engin başarılar dilerim. Bu arada bana da emeği geçen tüm öğretmenlerimi saygı ve minnetle anıyor, ebediyete intikal etmiş olanlara rahmet diliyor, diğerleri gibi bende büyük emekleri ve hakkı olan Trabzon Karma Ortaokulundan matematik öğretmenim Sayın Osman Nuri Alış’a saygı ve hürmetlerimi sunuyorum.
Gelelim esas konumuza: Geçen hafta, NATO üyesi 28 ülkenin devlet ve hükümet başkanlarının 2 gün süre ile, ülkemizi de çok yakından ilgilendiren konuları karara bağlandığı NATO Zirvesi, Portekiz’in başkenti Lizbon’da toplandı.
Zirvenin sonucu, medyamızda bazı aykırı sesler olmak üzere, Türkiye’nin çok büyük bir başarısı olarak takdim edildi.
Durum gerçekten böyle miydi?
Bunu anlamak için; sorgulayan bir akıl ile en aykırı haberleri, yorumları ve fikirleri dinlemek, öğrenmek ve ona göre değerlendirmek gerekli.
Bu ülkemizde mümkün mü? Verilecek cevap; kocaman HAYIR’dır.
Çünkü; medyamız ‘yandaşı’ ve yandaş olmamakta direnmesine rağmen, çeşitli yöntemlerle (Mali, ekonomik, vergisel, şantaj, korkutma ve bertaraf ) ikna edilerek, hep bir ağızdan çok başarılı olduğumuzu söylüyor. Zaten, diğer aykırı sesler de geniş halk kitlelerine ulaşamıyor. Biliyorsunuz; internet siteleri de ağırlıkla yüzde 42’ye ulaştığına göre geniş halk kitlelerimiz bu yalana inanmak zorunda kalmaktadır.
Ben de olayları önceden beri takip etmeme rağmen, yine de ne olup olmadığını anlamak için öğretmenlerimin bana kazandırdığı sorgulayıcı aklımı kullanarak, yabancı internet sitelerinde dolaştım.
Özetle;
Bize gülüyorlar! Zirvedeki yaklaşımımızı komik, iç kamuoyuna dönük beklentiler içeren, takiyeci olarak görüyorlar.
“Füze Kalkanı” projesinin hedefi, AKP reddetse de İran’dır. Bunu Fransa Devlet Başkanı; “İran’ın adını tehdit dokümanına yazsak da yazmasak da, tehdit İran’dan gelir. Biz kediye kedi deriz” dedi. Ama biz, kediye kedi diyecek dürüstlüğü ve mertliği gösteremedik.
Eğer kedi değilse; NATO’da kararlar oy birliği ile alınır, bu gücü kendinde gören zirveyi ya kilitler ve bu kararı aldırmaz, ya da “Tehdit İran’dır” der. Ama sen; hem İran ile flört edeceksin, yani arkadaşlık yapacaksın, daha sonra arkadaşını tehdit gören ve buna karşı silah sistemi geliştiren ortaklığın hem içinde olacaksın, hem de ona karşı bu sistemleri kendi topraklarında konuşlandıracaksın.
Böyle bir arkadaşınız olsun ister misiniz?
Ayrıca anımsarsınız, Lizbon zirvesi öncesi Başbakanımız; “Komuta bize verilmez ise, düğmeye biz basmaz isek, olmaz” demişti. Zirve sonrası, dikkat ederseniz söylem değişikliği var.
Son söz olarak; size NATO’nun Roma’daki kolejinde okumuş bir Türk olarak şunu söyleyebilirim: Bu zirve sonunda; NATO müttefiklerimize her an kontrol altında tutulmak zorunda olan güvenilmez bir müttefik olduğumuzu gösterdiğimiz gibi, yüzyıllardır beraber yaşadığımız komşu ve dostlarımıza da en ufak çıkarı için dostlarını satan güvenilmeyen bir ülke olduğumuzu gösterdik. Komuta sorununa da gelirsek, NATO’da tüm kritik yerlerde komutanlar Amerikalıdır. Avrupa Komutanlığında bile böyledir.
Saygılar sunarım.
Türker Ertürk
