Geçtiğimiz Çarşamba günü ( 22 Mayıs ) 19 Mayıs Atatürk’ün Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebeti ile düzenlenen etkinlikte konuşma yapmak için Atatürkçü Düşünce Derneği ( ADD ) ve Türkiye Gençlik Birliği’nin ( TGB ) davetlisi olarak İsveç’in başkenti Stokholm’deydim.

İsveç 450 km² yüzölçümü ve 9,5 milyon nüfusu ile çok güzel, temiz, gelişmiş, alt yapı problemi olmayan, düzenli ve sorunları az olan bir ülke. Meşruti monarşi ile yönetiliyor. Saab, Volvo, Ericsson, Ikea, Daf, Scania, Electrolux gibi daha bir sürü dünya markasının çıktığı yer. Eğer rakamları konuşturmak gerekirse 42 bin dolarla kişi başına düşen milli gelir açısından dünya 8’incisi, demokrasi endeksinde dünya 4’üncüsü, insani gelişmişlik sıralamasında ise dünya üçüncüsü bir ülke.

Uzun yaşamak, sağlıklı ve kaliteli yaşamak, refah içinde ve zengin olmak, eğitimli ve öğretimli olmak anlamına gelen insani gelişmişlik sıralamasında ülkemizin 186 ülke arasında 90’ıncı olduğunu göz önüne alırsanız İsveç’in bu sıralamada dünya 4’üncüsü olmasının ne anlama geldiği sanırım daha iyi anlaşılır.

İsveç’in en büyük sorunu bu ülkede insanlar kolay kolay ölmüyor! Kaza da pek olmuyor. Erkeklerin ortalama ömrü 81 kadınların ise 84. Burada insanların gelecek korkusu yok. İnsanların sosyal güvenceleri çok yüksek! Fakiri az, zengini az neredeyse ülke nüfusunun yüzde 90’ı orta sınıf. Darısı başımıza ne diyelim!

İsveç’te nüfusun yüzde 87’si Hıristiyan ve Martin Luther felsefesini esas alan Lutheran mezhebinden. Nüfusun geriye kalanı ise Katolik, Ortodoks, Müslüman, Musevi ve Budist! İsveçliler için dünyanın en az dindar insanları denilebilir. Ayrıca kindar da değiller! Doğum, ölüm ve evlenme törenleri dışında halk kiliseler pek gitmiyor.

Demirbaş Şarl

Avrupa’nın kuzeyinde bir İskandinav ülkesi olan İsveç bize uzak gibi görünmesine rağmen geçmişte müttefikimiz bile olmuş. Karadeniz’in kuzeyinde Prut ırmağı kıyısında 1711’de yapılan Prut savaşında İsveç birlikleri, kralları XII. Karl emrinde Osmanlı Sadrazamı Baltacı Mehmet Paşa komutasında Ruslara karşı savaşmışlar.

Babasının ölümü üzerine 1697’de İsveç Kralı olan XII. Karl tarihimizde bilinen adıyla namı değer Demirbaş Şarl’dır. Bu isimle anılmasının nedeni ise tarihsel gelişmeler.

Bugünkü Ukrayna sınırları içinde kalan Poltova’da 27 Haziran 1709’da İsveç ve Rus orduları karşı karşıya gelir. Bu savaşta Rusların komutanı olan Çar I. Petro İsveçlilere tarihlerinin en büyük yenilgisini tattırır ve İsveç Kralı XII. Karl canını zor kurtararak 1500 askeri ile birlikte Osmanlıya sığınır.

İsveç Kralı’nın Padişah III. Ahmet döneminde gerçekleşen bu sığınması bayağı uzun sürer. O zaman Osmanlı toprağı olan bugünkü Moldova sınırları içinde bulunan Bender’de 5 yıl yaşar ve ülkesini buradan yönetir. Prut savaşına buradan katılır. Amacı Osmanlıyı ikna ederek Ruslara karşı kesin sonuçlu bir savaş daha yaptırmaktır. Başarılı olamaz, artık ülkesine dönmesi istenir ve biraz da arzu edilmeyen bu uzun süreli kalış nedeniyle Demirbaş Şarl alarak adlandırılır. Sonunda Osmanlı birliğinin korumasında Macaristan ve Almanya üzerinden ülkesine döner.

Demirbaş Şarl bu 5 yıllık süre içinde Türkçe öğrenmiş ve Osmanlı Donanma gemilerinin resimlerini çizerek ülkesine göndermiştir. İsveçliler bu çizimlerden yola çıkarak iki gemi dizany etmişler ve bunlardan bir tanesi yüzyıllar boyunca İsveç Donanması’nın sancak gemiliğini yapmıştır. Demirbaş Şarl bu iki gemiyi Türkçede çok sevdiği iki isim olan Jilderim ( Yıldırım ) ve Jarramas ( Yaramaz ) isimleri ile adlandırmış. Ayrıca Kral İsveç Donanması’nın sancak gemiliğini yapan Jarramas’ın sancağına Osmanlıyı simgeleyen birde hilal işareti koydurmuştur.

Binbaşı Pravitz

Konu İsveç olunca 1915’de Osmanlı topraklarında Alman ordusuna mensup bir gözlemci olarak doğu cephesinde görev yapan İsveçli Binbaşı Hjalmar Pravitz’den bahsetmemek yanlış olur.

Pravitz’in 23 Nisan 1917’de “ Nya Dagligt Allehanda “ isimli İsveç gazetesinde yazdığı makalede özetle; Anadolu’ya ilk geldiğinde kısmen Amerikalı gezginlerin etkisiyle Ermenilerin Türkler tarafından katledildiğine dair önyargılı bir bakış açısına sahip olduğunu, ancak üzücü olaylar görmekle birlikte, kesinlikle planlı bir zulme, katliama şahit olmadığını, tehcirin zorunlu nedenlere dayandığını ayrıntıları ile anlatmıştır. Binbaşı ayrıca bu konuyu 1918’de yayınlanan “ İran Anılarım “ adlı kitabında da işlemiştir.

İsveç’e etkinlikten bir gün önce geldim ve mümkün olduğunca bana refakat eden TGB’li gençlerle beraber Stokholm’ü gezmeye çalıştım. Harika bir deniz müzeleri var. Demirbaş Şarl’ın anıtını gördüm, tarihi geçmişi hatırladım ve fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedim. Parlamento binasını görmek istedim, etrafında gezerken içeri girmek istediğimi söyledim, hemen girişim yaptık ve 5 dakika sonra dinleyici koltuklarında kendimi oturumu izliyor buldum.

349 üyeli İsveç Meclisi’nde sandalye sayısı en fazla Sosyal Demokratlara ait olmasına rağmen 4’li Sağ koalisyon ülkede iktidarda. Ekonomi Bakanı’nın sorulan sulara hesap verişini izledim. Muhalefet soruyor hatta saldırgan üslup kullanmasına rağmen Bakan gayet sakin halk adına sorulan bu sorulara cevap vermeye çalışıyordu. İsveç’te iktidar Allaha değil halka hesap veriyor! Keşke görmüş olsaydınız! İsveç’in efsane Başbakanı Olof Palme’nin 28 Şubat 1986’de öldürüldüğü yere gittim. Daha bir sürü anılarım var!

İsveç’te Başbakanı, Bakanları hatta Kralı ve Kraliçeyi yolda, alışverişte kanal kenarında koşarken görmek ve rastlamak çok olağan! Değil yüzlerce, görünürde bir korumaları bile yok! Bu arada trafik cezası ödemek bu vekillerin ağrına gitmiyor! Burada siyasetçilerin en önemli özelliği mütevazı olmaları ve halktan biri gibi yaşamaları!

Katıldığım 19 Mayıs etkinliği gerçekten çok başarılıydı. İsveç’te yaşayan Türk toplumunu duyarlı ve ülkemizde yaşananlar nedeniyle çok endişeli gördüm. AKP politikalarının burada da toplumumuzu ayrıştırdığını ve birbirine karşı düşmanlaştırdığını gözlemledim.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...