USS Quincy ABD Donanmasına ait Baltimore sınıfı ağır kruvazör. Bu harp gemisi 1943 yılında II. Dünya Savaşı sırasında hizmete girmiş ve Kore Savaşı ( 1950-1953 ) sonrası 1954 yılında hizmetten çıkmıştır.

Size bugün 205 metre boya 13.600 ton deplasmana sahip bu kruvazörün taşıdığı çeşitli çaplarda 93 topundan, 20 cm çapında ateş kusan iri namlularından, Kingfisher tipi uçaklarından ve katıldığı savaşlardaki gösterdiği yararlılıklardan bahsetmeyi düşünmüyorum. USS Quincy’yi bugünkü köşe yazıma başlık olarak seçmemin nedeni onun bugünde etkilerini sürdüren tarihi bir olaya tanıklık etmesidir.

USS Quincy aldığı emir gereğince Malta adasından ayrılarak 8 Şubat 1945’de Süveyş kanalı içinde İsmailia’nın güneyinde bulunan Büyük Acı Göl’de demirler. ABD Başkanı Franklin Roosevelt Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Stalin ve Birleşik Krallık Başbakanı Churchill ile birlikte Yalta/Kırım’da yaptığı II. Dünya Savaşı sonrası paylaşım görüşmelerinin ardından 12 Şubat’ta demirli bulunan kruvazöre gelir.

Devlet ve aile anlaşması

ABD Başkanı Roosevelt burada ertesi günü Mısır Kralı Faruk ve Etiyopya İmparatoru Haile Selasiye ile görüşür. 14 Şubat’ta ise en önemli görüşme olur. ABD Başkanı, Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz El Suud ile 5 saat süren bir beraberlikten sonra Kral ikna edilir ve tarihe Quincy Agreement olarak geçen gizli anlaşma imzalanır.

Esasında bu anlaşma iki devlet arasında yapılan bir akit değildir. ABD ile bir aile arasında yapılan bir anlaşmadır. Adını imzalandığı geminin isminden alan Quincy Anlaşması’na göre Kral, Yahudilerin Filistin’e göçüne itiraz etmediği gibi destekleyecek, ABD’ye petrol sağlayacak ve Suudi Arabistan’ın İran Körfezi kıyısında bulunan Dhahran’da kurulacak üs için yer tahsis edecek, bunun karşılığında ABD, Suud ailesinin ve ülkesinin güvenliğini sağlayacak, askeri yardım ve eğitim verecektir.

Gerçekten de Suudi Arabistan Suud ailesinin özel mülküdür. Ülkede istediğini yapar, “ asar da keser de “ kimseye hesap vermez. Kralın ve ailesinin banka hesapları bile yoktur. Çünkü devletin hazinesi onlara aittir. Ülkedeki tüm önemli görevler ve bakanlıklar Suud Ailesi arasında paylaşılmıştır. Aynı aile şirketleri gibi bu da aile devleti!

Geçen yıl Ekim’de vefat eden Veliaht Prens Sultan bin Abdülaziz Suudi Arabistan Savunma Bakanı idi ve 1962’den beri bu görevdeydi. Bu yıl Haziran’da yaşamını yitiren müteakip Veliaht Prens Nayef bin Abdülaziz ise İçişleri Bakanlığı görevini 1975’den beri sürdürmekteydi. Sayın Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın kankası konumundaki Kral Abdullah bin Abdülaziz El Suud 89 yaşında ve ağır sağlık problemleri ile boğuşuyor.

Osmanlı’yı arkadan hançerleyen Suudi Arabistan’ın kurucusu Vahabi İmamı Abdülaziz El Suud 1932’de Suudi Arabistan Kralı oldu. 32 hanımı 52 erkek çocuğu vardı. İşe yaramayacak kızlar eskiden gömülürmüş şimdide yok hükmünde. Ne ülke değil mi?

Suud’ları İngilizler buldu

Sevgili okurlar Suud ailesi İngilizler tarafından Osmanlı Devletini bölüp parçalamak ve Arap coğrafyasını bize düşman ederek koparmak maksadıyla bulunup ortaya çıkarılmıştır. Suud’lar Osmanlı’ya ve Halife’ye karşı ihanetin baş aktörü olup Müslüman Türk kanı içmişlerdir.

Fakat Osmanlı’ya karşı yapılan bu ihanetin tüm Arap coğrafyasına şamil edilmesi mümkün değildir. I. Dünya Savaşı sırasında birçok Arap, Türklerle beraber omuz omuza cephelerde, Çanakkale’de ve hatta Kurtuluş Savaşı’nda cansiperane savaşmış, şehit düşmüş ve gazi olmuştur.

Ama bugün AKP yönetiminde şirazesinden çıkmış olan ülkemiz, o gün ihanet eden ve bugün dindaşları ile ırkdaşlarına yine ihanet içinde olan şebekelerle birlik olup, o gün bize ihanet etmeyen ve destek veren Arapları yok etmeye çalışmaktadır. Bunu yurtsever Türkler ve Araplar asla unutmayacaktır!

Bakınız zamanın ABD başkanı Roosevelt Quincy Anlaşması’nın gizli olarak imzalandığı tarihlerde “ Suudi Arabistan’ın güvenliği ABD’nin güvenliği için hayati öneme haizdir “ açıklaması yapıyor.

Başkanın açıkladığı bu gerçeğin önemi günümüzde de sürmektedir. İngilizlerin Osmanlı’yı parçalamak için bulup ortaya çıkardığı Suudi Ailesini artık 1945’de imzalanan gizli anlaşma gereğince ABD koruyup kollamaktadır.

Suudi Arabistan, hemen yanı başındaki küçük Körfez Ülkeleri ile birlikte emperyalizmin Truva atları ve bölgedeki operasyon merkezleridir. İşte bu nedenle şimdilik buralara Arap Baharının özgürlük ve demokrasi getiren rüzgarları bir türlü gelememektedir.

Ama bu Suudi Arabistan ile işbirliği içindeki AKP yönetiminde Türkiye, emperyalizmin maşası olarak komşumuz Suriye’ye terör ihraç etmektedir. Arkasına Rusya, Çin ve İran’ın desteğini alan Suriye ise kahramanca ülkesini savunmaktadır. Türkiye şu anda hazırlıklarını ikmal etmekte ve komşusuna kendi çıkarlarına da olmayacak bir saldırı arifesindedir.

Bizim yalaka, yalama ve satın alınmış ana akım medyamız yazmasa da dünya basınında gerçekleri tüm açıklığı ile yazanlar bulunmaktadır. Erdoğan’ın Putin’e “ Bizi Şangay İşbirliği Örgütü’ne alın “ teklifine bakın ne yorum getiriyorlar. “ Asla NATO’nun saldırı köpeğini örgüte almazlar “

Böyle bir ülkenin yurttaşı olmak onurunuza dokunmuyorsa, size sözüm yoktur.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...