Ülkemiz ve bölgemiz üzerine yapılan emperyalist projeler ne yazık ki tıkır tıkır işliyor. Biliyorsunuz çocuklarımızın büyüdüğünü en iyi evimize gelen misafirler görür. Çünkü biz onlarla beraber yaşadığımız için onlardaki gelişimi ve değişimi kolay algılayamayız.

Farklılığı görebilmek için daha geniş zaman aralığına bakmak ve değerlendirme yapmak lazım. Şöyle bir arkanıza yaslanın, gözünüzü kapatın ve düşünün; Türkiye 2002’den bu yana geçen 12 yıl süresince kendisi üzerine geliştirilen ve kendisinin yaşamsal çıkarlarını etkileyen projeler açısından nasıl ve ne kadar mesafe kat etmiştir? Bu değerlendirmeyi daha geniş zaman skalasında ve Türkiye’nin ortasında bulunduğu Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu’yu içine alan geniş bölge için de yapabilirsiniz.

Osmanlı Aydını da görüyordu!

Bazen duyuyor ve okuyorum; “Biz esas hedefin TSK ve Türkiye olduğunu söylemiştik” diye. Emin olun yetmez! 1900’lerin başında hepsi olmasa da, Osmanlı Aydını da Osmanlı Devleti’nin hızla yok olmaya doğru gittiğini görüyordu ama elinden bir çare gelmiyordu.

Türkiye hiç şüphe yok ki kendi çıkarları ve iradesi hilafına rejim değişikliğine ve çözülmeye doğru artan bir ivme ile ilerlemektedir. Fakat bu tespiti yapmak yetmez. Bu gidişi tersine döndürecek gücü ve birlikteliği yaratabilecek zekayı, özveriyi ve liderliği gösterebilmek esastır. Bunu yapamadıktan sonra entelektüel bilginizi alın, evinize götürün ve turşusunu kurun!

Bütünşehir Yasası

Yeni Anayasa Türkiye için planlanan rejim değişikliğinin hukuki metniydi. Kıyısından ve köşesinden benim de içinde olduğu Milli Anayasa Forum’ları öncülüğünde bu proje şimdilik kadük oldu. Ama bu projeden vazgeçilmedi. Emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerinde hile ve desise bitmez.

Bu hilelerden birisi de halk arasında bilinen adıyla Bütünşehir Yasası’dır. Bu yasayla değiştiremedikleri mevcut Anayasa’yı yandan dolaşarak fiili olarak federasyonun alt yapısı yaratılmıştır. Bu durum Anayasa’ya aykırıdır ama muhalefetiyle ve yüksek yargısıyla devlet teslim olmuştur.

İhanet yasası da denebilir!

Bütünşehir Yasası ile mevcut 14 büyükşehir belediyesinin sınırları il mülki sınırı olacak şekilde genişletilmekte ve nüfusu 750 bini aşan 13 ilde sınırları mülki sınırlar olacak şekilde yeni büyükşehir belediyeleri kurulmaktadır. Yaklaşmakta olan 30 Mart yerel seçimlerinden sonra bu düzene geçilecektir. İlk bakışta bu yasa yerel yönetimler alanında yaşanan sıkıntıların giderilmesi amacıyla yapılan değişiklik gibi görülebilir. Gerçek durum çok farklıdır!

Bu yasa ile Tanzimat’tan (1939) bu yana gelen “Merkezden yönetim” (Cumhuriyete kadar İstanbul’dan, daha sonra Ankara’dan) ilkesinden vazgeçilmektedir. Bu ihtiyaçların ortaya çıkardığı bir değişiklik değildir. Bu yasa değişikliği özerkliğe, federal sisteme ve kopuşa doğru gidişin yolunu açmak için yapılmıştır. İhanet yasası da denebilir!

Dört kantonlu özerk yönetim

30 Mart’tan sonra Türkiye’nin güneydoğusunda Anayasamız imkan vermemesine rağmen fiili olarak 4 kantonlu özerk yönetime geçilecektir. Bu kantonlar; sınırları mülkü sınırlara genişletilen Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa ve Van’dır. Bu nedenle BDP bu illere aday olarak ağır toplarını koymuştur. Mardin’de Ahmet Türk, Diyarbakır’da Gültan Kaşınak, Van’da Bekir Kaya, Şanlıurfa’da ise Osman Baydemir aday yapılmıştır.

Şanlıurfa hariç diğer yerlerde özerk yönetim yanlısı adayların kazanacağı kesin gibidir. Şanlıurfa’da ise devletin olmamasının, terörle mücadelenin terk edilmiş olmasının sağladığı ortam içinde “Ali kıran baş koparan” yöntemler uygulanarak kazanılabilir.

Hakkari ve Şırnak’ı da eklerseniz

Şimdi harita üzerinde yerel seçimlerden sonra kucağımızda bulacağımız durumu bir değerlendirelim. Saydığımız bu dört vilayete (Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Van) Erdoğan’ın liderliğinde devletin uzunca bir zamandır terk ettiği ve var olmadığı Hakkari ve Şırnak’ı ilave ederseniz durumun vahametini sanırım daha iyi anlayabilirsiniz.

Yerel seçimlerden sonra Ankara kendi eliyle yarattığı durum neticesinde Irak sınırının tamamını, Suriye sınırının ise yüzde 75’ini kaybedecektir. Bu sınırların güneyinde Irak tarafında otonom Barzani yönetimi, Suriye tarafında ise Rojova olarak adlandırılan, PKK’nın uzantısı olduğu bilinen ve özerkliğini ilan eden PYD yönetimi vardır.

Artık ondan sonra sıra bu üç parçanın (Güneydoğu Türkiye, Kuzey Irak ve Kuzeydoğu Suriye) ana ülkelerle olan bağlılıklarını iyice gevşetmeye ve birbirleriyle olacak entegrasyonuna gelir. Bu duruma karşın biz hala “Emperyalizm hem bölgede hem de ülkemizde kaybetmiştir” diyebilir miyiz?

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...