Yazıyoruz, konuşuyoruz, dilimizin döndüğü ve aklımızın erdiği kadar da anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, Erdoğan’ın otokratik liderliğinde ki AKP hükümeti her konuda ABD’ye tam teslim olmuştur. Dışişleri Bakanı Davutoğlu ‘’ Sınır değiştirmiyoruz, demokrasi götürüyoruz ‘’ derken emperyalizmin ağzı ile konuşmanın ve davranmanın doruk noktasındadır.

Geçen hafta Güney Kore’nin Başkenti Seul’de düzenlenen Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne Başbakan Erdoğan niçin katılmıştır? Türkiye’nin nükleer santrali ve nükleer silahı yoktur. Türkiye’nin bu konular dışında kalmaması isteniyorsa, uzmanlar gönderilebilirdi. Amaç çok açık bellidir. Başbakan ve Dışişleri Bakanı, Başkan Obama’dan ilk ağızdan direktif almak ve onun mesajlarını dönüş yolunda İran’a iletmek için Seul’e gitmişlerdir. Davutoğlu’nun düştüğü durumu gördünüz. Hüseyin’in bir parmak işareti ile bizimki emre amade!

Biliniz ki onların kişiliğinde ülkemizin ve tüm yurttaşlarımızın onuru inciniyor. Tabii ki bunu dert edene!

Omurgasız siyaset

Sanırım, AKP liderliğinde Türkiye’nin kendi çıkarına olmayan, kişiliksiz, ilkesiz ve omurgasız bir dış siyaset izlediğini görüyorsunuzdur. ABD, Türkiye’den nükleer tıp araştırmaları için kullandığı yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyumu kendisine vermesini istiyor, AKP hükümeti de ‘’ Yes sir ‘’ diyor ve ülkemizin 5 kilo 400 gram zenginleştirilmiş uranyumunu teslim ediyor. Yazıklar olsun size!

ABD’nin zenginleştirilmiş uranyumumuzu istemesinin nedeni çok açıktır. Bu uranyumun Türkiye’nin nükleer silah yapma isteğini tetikleyebileceği veya nükleer silah yapma faaliyeti sürdüren başka bir ülkeye verilebileceği şüphesi ve endişesi duyulmaktadır.

Merak ediyoruz Erdoğan Seul’de Obama’ya İsrail’in 500’ü aşkın nükleer silaha sahip olduğunu, bunun bölge güvenliği için kabul edilemeyeceğini ve bunun bölgede nükleer silahlara sahip olma isteğini tetikleyebileceğini söylemiş midir?

Nasıl müttefiklik bu

Biliyorsunuz bu yılın başından itibaren ABD İran’a karşı uyguladığı yaptırımları çok sıkılaştırdı. Hedef İran’ı köşeye sıkıştırmak, halkının yaşam şartlarını kötüleştirerek onları yönetimleri aleyhine isyana itmek, belki de onu bir çatışmayı başlatacak bahane için zorlamaktır. Çünkü Suriye gibi İran’da da rejim değişikliği arzu edilmektedir. Nedeni ise, bu ülkeler emperyalizmin bölgedeki hegemonyasına karşı direnmekte ve işbirliği yapmamaktadır.

ABD İran’a karşı uyguladığı yaptırımları etkinleştirmek, kapsamını genişletmek ve İran’ın hareket serbestisini kısıtlamak amacıyla diğer ülkelere de baskı yaparak onlarında İran ile ticaretini ve petrol alımını engellemeye çalışmaktadır.

ABD 21 Mart’ta 10 AB Ülkesi ( Almanya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, İtalya, Yunanistan, Hollanda, Polonya, İspanya, İngiltere ) ve Japonya’yı yaptırımlardan muaf tutacağını açıkladı. Türkiye bunlar arasında yok. İran bizim komşumuz, petrol ve doğalgaz ihtiyacımızın neredeyse yüzde 35’ini onlardan tedarik ediyoruz. Bu yaptırımlardan çok büyük zarar göreceğimiz belli iken ‘’ stratejik ortağımız ‘’ olduğu söylenen ABD bizim çıkarlarımızı yok saymaktadır. Nasıl müttefiklikse bu!

Acaba Başbakan Erdoğan Seul’de bu durumun bizim için kabul edilemez olduğunu Obama’ya söylemiş midir? Söylemediyse ülkemizin çıkarlarını korumuyor demektir.

Enerji Bakanı Taner Yıldız geçen hafta başında ‘’ Birleşmiş Milletler kararı olmaksızın İran’dan petrol almaya devam edeceğiz ‘’ diyor, Perşembe günü ABD’nin Türkiye Genel Valisi, resmi adıyla Büyükelçisi Erdoğan İran’da iken ‘’ Türkiye kararını versin İran’dan petrol almayı durdursun ‘’ açıklaması yapıyor, Cuma günü ise Taner Yıldız ‘’ İran’dan alacağımız petrolü Libya’dan alma çalışmalarını başlattık ‘’ diyor ve ilk planda İran’dan ham petrol alımını yüzde 20 düşürüyoruz.

Arkasından elektriğe ve doğalgaza zam geliyor. Yılın 4’üncü ayına gelmemize rağmen memur, işçi ve emekliler halen yılın ilk 6 ayına ait zamlarını almamışken. Dünyanın en pahalı petrolünü biz kullanıyoruz biliyor musunuz? Bu durum, işbirlikçiliktir, iş bilmezliktir, uşaklıktır, kepazeliktir, onursuzluktur, halkın cebindeki emeklerinin karşılığı olan paralarının çalınmasıdır.

Başbakan dönüş yolunda İran’a uğradı burada anlam yüklü ve ders alınması gereken muamelelerle karşılaştı. Sadece bir tanesini örnek vermek istiyorum. Erdoğan 28 Mart günü sabah erken saatler de Tahran’da olmasına rağmen İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejat tarafından ‘’ rahatsızlığı ’’ nedeniyle kabul edilmemiştir. Daha sonra rahatsızlığı ‘’ yüksek tansiyon ‘’ olduğu açıklanmıştır. Bunun anlamı Erdoğan işbirlikçi ve iyi komşuluk ilişkilerine sığmayan siyaseti nedeniyle refüze edilmiştir. ‘’ Yüksek tansiyon ‘’ mazereti ise bu politikalarda ısrar eden Türkiye’nin bölgede ve iki ülke arasında gerilime hatta çatışmaya neden olacağının entelektüel mesajıdır.

Bunu böyle anlamıyorsanız bende sorarım size, kimdir sizin öğretmeniniz? Nerede okudunuz? Veya İşbirlikçi misiniz? Diye.
Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...