Farklı görüşler olmakla beraber Türk Denizciliği; Selçukluların Ege ve Marmara kıyılarına ulaşması ile başlamıştır. Türkleri denizlerle tanıştıran ilk öncü; Emir Çaka Bey’dir. İlk Türk Donanması onun zamanında, 1081’de denize indirilmiş, ilk deniz savaşı onun zamanında, 19 Mayıs 1090’da Bizans’a karşı yapılmış ve zafer kazanılmıştır. Türk Deniz Kuvvetleri’nin tarihi, bu başlangıca dayanmaktadır.

Bugün bin yıla yaklaşan Türk Denizciliğinde, 29 Mayıs 1453 “İstanbul’un Fethi”, gerçekten bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten sonra Türk Denizciliğinin merkezi; Cumhuriyet dönemine kadar, İstanbul ve Haliç olmuştur.

Fatih’in İstanbul’u almasından sadece iki yıl sonra, 1455’de; Kasımpaşa’dan Hasköy’e kadar uzanan bölgede, tersane inşa edilmesine başlanmıştır. Fatih’in bu kararında, İstanbul’un muhasarası sırasında yaşadıklarının önemi çok büyüktür.

Düşünebiliyor musunuz? Osmanlı bugün Fatih İlçesi olan tarihi yarımada hariç, İstanbul’un tamamına hakim, tüm Rumeli Makedonya’ya kadar Osmanlı toprakları, İstanbul Boğazı’ndan izinsiz geçişleri engelleyebilmek için Anadolu ve Rumeli Hisarlarına sahip ama; muhasara sırasında, 18 Nisan 1453’de 4 Ceneviz gemisi, 140 parçadan oluşan Osmanlı Donanması’nı aşıyor. Burada, Fatih’in görevden aldığı Kaptan-ı Derya Baltacıoğlu Süleyman Bey’in hataları yanında, Osmanlı gemilerinin küçüklüğü ile Ceneviz gemilerinin büyük ve güçlü olmasının da önemi büyüktür. İstanbul’un alınması ile birlikte, daha güçlü ve büyük bir donanmaya sahip olma ihtiyacı, Tersane-i Amire’nin yapılmasında ana belirleyici olmuştur.

Tersane-i Amire; ilk yıllarda yalnızca Kasımpaşa’da, birkaç göz inşa kızağından ibaretti. Tersanenin merkezinde, Kaptan-ı Deryanın makamı olan bir “Divanhane” bulunurdu. Yavuz Sultan Selim döneminde Hasköy’e kadar genişleyen tersanenin; kapalı göz sayısı 100′ü bulacak, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise, 200′ü geçecekti.

Tersane-i Amire merkez olmak üzere Haliç; Osmanlı Donanması’nın yönetiminden, eğitimine ve gemi inşa faaliyetine kadar “ana üssü” olmuştur. Hatta 1770’de, ağır Çeşme yenilgisinden sonra; bugünkü Deniz Harp Okulu’nun temelleri, 1773’de, Tersane-i Amire’nin içinde, Mühendishane-i Bahri Hümayun adıyla atılmıştır. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin de tarihi bağları buradadır. Cumhuriyet döneminin Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersaneleri, Tersane-i Amire’nin içinden çıkmıştır.

“Tarihine sahip olmayan milletler, pusulasız gemiye benzerler. Sığınacak liman bulamazlar” der eskiler. Çok doğru bir saptama. Tersane-i Amire; yaklaşık 600 yıllık tarihi ile, Osmanlı ve Türk Denizciliği için her bakımdan büyük öneme sahip. Bu mirasın gelecek nesillere aktarılması, tarih bilinci açısından yaşamsal bir öneme sahip. Ama bu mirasa; AKP İktidarı döneminde sahip çıkılmıyor, adeta yok ediliyor. Hem de; “Yeni Osmanlıcı” hayalleri olmasına ve kendilerini “Fatih’in Torunları” olarak tanımlamalarına rağmen.

14 Yıllık AKP İktidarı; ülkemiz ve geçmişte sahip olduğumuz değerlerin gelecek nesillere intikali açısından bir yıkım olmuştur ve tahribat hala devam etmektedir. AKP dönemine damgayı vuran ana uygulama, istismarcılıktır. Aynen dinde olduğu gibi! “Osmanlıcılık ve Ecdat”; çıkarlara ve hedeflere ulaşmak için istismar edilen ve kullanılan bir metadır. Osmanlı Ailesi üyelerini tanıyorsunuz. Hiç yaşamlarıyla, kılık kıyafetleriyle ve entelektüel yanlarıyla, AKP liderlerine benzer tarafları var mı? Son Halife Abdulmecit Efendi; 4 dil bilirdi, kılık kıyafeti ortada idi. Fotoğrafları var, hala görebilirsiniz. Entelektüeldi, sanatla, resimle ve müzikle çok yakından ilgilenirdi.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...