İran, Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’nı (Nuclear Non-Proliferation Treaty) imzalamış bir ülke olarak barışçıl amaçlarla kullanılmak üzere uranyum zenginleştirmeye hakkı olduğunu ifade ediyor. Uzmanlara göre İran’ın uranyum zenginleştirmesinde şu an için ulaştığı seviye yüzde 25’ler civarında. Halbuki nükleer silah yapabilmek için ulaşılması gereken en az seviye yüzde 80 olmak zorunda.

ABD’nin 5000’den fazla nükleer silahı mevcut olup sadece bu silahların bakım, stoklama ve idamesi için yıllık 20 milyar dolar harcanmaktadır. Hadi ABD süper güç ve dünya lideri diyelim ve geçelim. Ya İsrail! Toplam 500 civarında nükleer silahı var, tabi ki Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’na taraf değil, imzalamamış. Mart 2012 itibarıyla dünyada nükleer silahı olan 9 ülke var. Bunlar ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail’dir. Bu ülkelerden ilk sekizi deklere edilen ve bilinen ülkelerdir. İsrail’in ise nükleer silahı olduğu bilinmekte fakat kendisi tarafından varlığı ne açıkça kabul edilmekte ne de reddedilmektedir.

İsrail, Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Ortadoğu coğrafyası üzerinde yalnız kendisi nükleer silaha sahip olup Türkiye dahil başka hiçbir ülkenin bu silaha sahip olmasını istememektedir. İsrail sahip olduğu bu stratejik üstünlüğünü sürdürmek maksadıyla barışçıl amaçlı bile olsa bölge ülkelerinin nükleer enerji çalışmalarını tehdit olarak görmekte ve düşmanca yaklaşmaktadır. Bu nedenle İsrail uluslararası hukuka aykırı olarak 1989’da Irak’ta ve 2007’de Suriye’de bu ülkelerin nükleer reaktörlerini hava saldırısı ile yok etmiştir.

İsrail bugünde İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine, nükleer silah yapabilme potansiyelini kazanacağı nedeniyle düşmanca yaklaşmaktadır. İsrail, İran’ın barışçıl olduğunu söylemesine rağmen halen sürdürdüğü uranyum zenginleştirme çalışmalarını nükleer silah üretim faaliyetleri olarak kabul etmekte ve bunu kendisi için varoluşsal tehdit ( existential threat ) olarak gördüğünü ifade etmektedir. Hatta İsrail Başbakanı Netanyahu İran’ın nükleer silaha sahip olması İsrail ve Yahudiler için ‘’ soykırım seviyesinde tehdittir ‘’ diyerek, abartıda hangi seviyeye gelindiğini göstermektedir. İran için yapılan bu suçlamalarda İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Necat’ın 2006’da ‘’ Siyonizm’in olmadığı dünya ‘’ adlı bir toplantıda söylediği ‘’ İsrail’i haritadan silmek lazım ‘’ sözlerine sıkça gönderme yapılmaktadır.

İran Cumhurbaşkanı’nın maksadını aştığını düşündüğüm bu sözlerini Siyonizm’i hedef aldığını göstermek ve bir politikacı yaklaşımıyla Arap ve Müslüman Halkların kalplerine ve beyinlerine hitap etmek için yaptığı çok açıktır. Aynen ‘’ one minute ‘’ gibi. İsrail ise amaçları doğrultusunda bu sözleri istismar etmekte ve bunun tam tersini yavaş yavaş, sindire sindire, zamana yaya yaya kendisi yapmakta ve Filistin’i haritadan silmektedir.

İsrail bölgenin tek nükleer caydırıcılığa sahip ülkesi olmaya devam etmek istemektedir. İsrail için İran’ın veya bölgede başka bir Müslüman ülkenin nükleer silahlara sahip olması kabul edilemez. İran’ın nükleer silaha sahip olmasının bölgedeki diğer ülkelerin de bu güce sahip olma isteğini kamçılayacağı ve bunun da İsrail lehine olan dengeyi bozacağı değerlendirilmektedir.

İsrail için İran’ın nükleer silaha sahip olmasının engellenmesi amaçtır. Fakat stratejik ortağı ABD için durum biraz farklıdır. ABD İran’da rejim değişikliği istemektedir. İran’ın nükleer silahlara sahip olmaya çalıştığı suçlaması rejim değişikliği amacına yönelik bahanedir ve araçtır.

ABD bu yılın başından itibaren İran’a karşı ağırlaştırdığı ekonomik yaptırımların, siyasi baskıların ve hız verdiği örtülü savaşın sonuçlarını beklemek istemektedir. ABD, İran’a karşı masada olduğunu söylediği askeri müdahale konusunda acele etmek istememektedir. Öncelikle Suriye’nin işi bitirilmelidir. ABD, İran’a yapılacak müdahalenin tehlikeli olduğunun farkındadır. ABD, İran konusunda Çin ve Rusya’nın pozisyonlarını da dikkate almak ve neyi göze alabileceklerini kıymetlendirmek zorundadır.

İran’ın nükleer silaha sahip olmaya çalıştığı yönünde ABD devlet kurumları arasında bile tam mutabakat yoktur. Başkan Obama İran’a yapılacak müdahale konusunda kamuoyunu ikna etmek için daha inandırıcı bir savaş nedenine ( casus belli ) ihtiyacı vardır. 6 Kasım’da yapılacak ABD Başkanlık seçimleri İran yapılacak müdahalenin zamanlaması konusunda da tereddüt yaratmaktadır.

İsrail ise Yahudi lobileri vasıtası ile yaklaşmakta olan seçimleri de kullanarak Obama üzerinde baskı kurmaya ve İran’a askeri müdahalenin hemen yapılması konusunda karar aldırmaya çalışmaktadır. İsrail Başbakanı Netanyahu ABD’yi İran konusundaki kırmızı çizgilerini devamlı değiştirmekle ve ötelemekle suçlamaktadır. ABD Başkanı cevaben ‘’ İran konusunda tüm seçenekler masada, blöf yapmıyorum ‘’ demektedir. Dün İsrail Başbakanı ile ABD Başkanı yine bu konuda Beyaz Saray’da bir araya geldiler.

Sonuç olarak stratejik ortaklar arasındaki görüş farkı şu şekildedir; İsrail seçimlerden önce ABD ile beraber İran’a askeri müdahale yapılmasını aksi taktirde kendisinin İran’ın nükleer tesislerine karşı cerrahi bir hava operasyonu icra edeceğini söyleyerek ABD’yi tehdit etmektedir. ABD ise yaptırımların, örtülü savaşın ve Suriye’deki gelişmelerin beklenmesi gerektiğini, nükleer tesislere yönelik sınırlı hava operasyonunun tehlikeli sonuçlar doğurabileceği, görüntüde de olsa haklılığın tamamen kaybolacağını ve bu nedenle kısmen kontrol altındaki Arap Baharının bir Arap uyanışına dönebileceğini söyleyerek İsrail’i ikna etmeye çalışmaktadır.

Türklerin de uyanması dileği ile saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...