Mustafa Kemal Atatürk tarafından verilen “ Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri “ böyle bir direktiftir. Gerçekten stratejik seviyede verilen emir ve direktifler çok kısa, açık ve kolayca anlaşılır olur.

ABD yönetimi de muhtemelen “ Bölgedeki ve Türkiye’deki stratejik seviyedeki planlarımızı gerçekleştirmek maksadıyla bizle beraber hareket eden Erdoğan ve AKP’ye muhalefet eden odakları ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’ni itibarsızlaştır ve etkisizleştir “ direktifini vermiştir.

Türkiye kilit ülkedir

Çünkü emperyalizmin uzun vadeli çıkarları için bölgenin yeniden dizayn edilmesi planlanmıştır. Türkiye, bölgenin yeniden şekillendirilmesi sürecinde kilit ülkedir. Erdoğan bu süreç için bulunmuş, desteklenmiş ve iktidara getirilmiştir. Önündeki engeller mutlaka kaldırılmalıdır!

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin itibarsızlaştırılması ile Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi tertipler ABD tarafından verilen direktifin altını dolduran operasyonlardır. Bu operasyonların tetikçileri ve silahşorları ağırlıklı olarak Cemaattir.

Bu Amerikancı, o Avrasyacı

Erdoğan ve AKP, bu sürecin yasal, hukuki ve idari alt yapısını hazırlamış ve ateş desteği sağlamıştır. Referandum, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasının önünün açılması, tetikçilerin ve silahşorların uygun yerlere atanması ve “ Ben Ergenekon’un savcısıyım “ söylemleri, bu sürece verilen ateş desteğinin bazı somut verileridir.

Fakat stratejik direktifi veren açısından kime ne yapıldığının hiç önemi yoktur. İstenen, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin derdest edilmesi ve emperyal planlara engel olmasının önünü kesilmesidir. Bu Amerikancı, NATO’cu bizdendir dışarda kalsın, o Avrasyacı içeri atın yaklaşımı söz konusu dahi değildir.

Sorun İlker Paşa, Necdet Paşa meselesi değil

Bu olayı daha iyi anlatabilmek için şöyle bir örnek vermek isterim. Bugün çeşitli tertiplerle zindanlara atılan askerlerin yerine halen görev başında olanlar içeride olsaydı ve içerdekiler de görev başında olsaydı ne değişirdi derseniz, hiçbir şey değişmezdi derim. Sevgili okurlar zurnanın zırt dediği yer, yani yaşadığımız bölünme, parçalanma, ortaçağ karanlığına ve iç savaşa doğru gidişimizin can alıcı noktası burası.

Burada yapılan yanlış bir teşhis, çözümlerin de hatalı olmasına neden oluyor. Sorun Ahmet, Mehmet meselesi değildir! Sorun İlker Paşa ve Necdet Paşa meselesi de değildir. Yaşadığımız sürecin sorumluluğunu kişilere bağlarsak, onların üzerine atarsak, geçmişe takılırsak, çözüm üretemeyiz, ülkemiz elimizden kayar gider ve emperyalizm bizi ham yapar.

Oh olsun

Asker geçmişte çok büyük hatalar yapmıştır. Emperyalizm adına darbeler yapmış, demokrasinin gelişimini sekteye uğratmış, toplumun belli kesimlerine acılar çektirmiş hatta bugün bu gelişmelere “ Oh olsun “ çeken ve sürece yardım eden Cumhuriyete karşı travmalı grupların oluşmasına da neden olmuştur.

Ama geçmişte günahları olan asker Soğuk Savaş’tan sonra geçmişinde muhasebesi ile doğru yerde durmuş ve Türk halkının çıkarlarından yana tavır almıştır. İste bu nedenle “ Türk Generalleri hizadan çıktı “ denmiştir. Burada çıkılan hiza emperyalizmin çıkarlarından yana olan hizadır.

Duyarsız ve sessiz kalınmıştır

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başına gelen felaketler bu yüzden olmasına rağmen ne yazık ki, geniş toplum kesimleri bu gelişmelere duyarsız kalmıştır. Elinde şehidimizin kanı bulunan terör örgütü lideri ile pazarlık masasına oturulurken ve Genelkurmay Başkanı örgüt lideri muamelesi görürken sessiz kalınmıştır.

Bölgemizi ve ülkemizi yeniden dizayn etmeye çalışan emperyalizm gerçekten güçlüdür. Emperyalizmin arkasında olduğu ve ülkemiz için yaşamsal tehdit olan plan ve tertipleri sadece Türk Silahlı Kuvvetleri ile engellemek mümkün değildir. Büyük halk yığınlarının farkındalığına, örgütlülüğüne ve mücadelesine ihtiyaç vardır. Birbirini kolayca suçlamak, geçmişe takılmak, hatanın kimde olduğunu aramak, biz söylemiştik demek ve bu duruma düşmemize neden olan sorumlulukları kişiselleştirmek emperyalizmin ekmeğine yağ sürer.

Merak ediyorsunuzdur “ Bu süreci Türk Silahlı Kuvvetleri durdurmaz mıydı? “ diye. Bu süreci durdurabilecek bir, belki de iki komutan vardı ama yetkili görevlerde ve rütbelerde değildiler!

Nihai hesaplaşmada ihtiyaç duyulacak

Koskoca Ordu’da iki komutan mı? Evet! Geçen yazımda da yazdım “ Atatürk olmasaydı, Kurtuluş Savaşı ve bu topraklarda Aydınlanma Devrimi yapılamazdı “ diye. Buna en yakın silah arkadaşları ve İsmet Paşa’da dahildir.

Askerle uğraşılmamalıdır. Sağdan da, soldan da baksak bundan başka askerimiz yoktur. Ortaçağ karanlığı ile yapılacak nihai hesaplaşmada yine onların ağırlığına ihtiyaç duyulacaktır. Bugün beğenmediğiniz ve eleştirdiğiniz komutanların hepsi istifa etse kimin işine yarar?

Şu anda bile Cemaat, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tamamen tasfiye etmek için var gücü ile çalışmakta, biliyor musunuz? Biz kendimize bakmalıyız, ülkemizin felakete doğru gidişini durdurmak için ne yapıyoruz ve taşın altına ne kadar elimizi sokuyoruz…

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...