ABD liderliğinde NATO’nun Libya’ya karşı icra ettiği insanlık dışı barbarca harekatın gerçek nedenleri; Libya’nın sahip olduğu doğal zenginlikler, bu zenginlikleri Batı ile değil halkıyla paylaşmak isteyen dik kafalı lider, emperyalizmin bölge için kotardığı planın (BOP) realizasyonu ile Dünya Ekonomik Güç Merkezinin doğuya ve güneye doğru yaptığı eksen kaymasını engelleyebilme ve durdurabilme girişimidir.

Libya Devlet Başkanı Kaddafi’nin, yargılanma hakkı bile tanınmadan linç edilerek katledilmesi, insanlık tarihinin yüzyıllar bile geçse asla belleğinden silemeyeceği bir cinayet olarak kalacaktır. Bu cinayet ekranlardan gördüğünüz gibi ağzından salyalar akan, kana susamış ve insanlıktan nasibini alamamış yaratıklar tarafından değil başta ABD ve NATO olmak üzere batılılar tarafından işlenmiştir. Üzülerek söylemek gerekirse ülkemiz bu cinayete yardım ve yataklık yapmıştır.

Kaddafi’de 1979 İran Devrimi sonrası Mısır’a giden Şah Pehlevi gibi başka bir ülkeye gider, orada yerleşir ve yaşamının sonuna kadar keyfine keyif katabilirdi. Böyle bir teklif kendisine götürülmüş fakat Kaddafi asker ve devrimci olarak mücadele etmeyi, gerekirse bu yolda savaşarak ve çarpışarak onurlu bir insan gibi şehit olmayı tercih etmişti. Halbuki biz bu tür davranışları Kemal’in Askerlerinde görmeye alışıktık.

Ne bilsin ki karşısındakiler barbar ve onursuzdu. Biliyorsunuz dedelerimizin 93 harbi dediği 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Gazi Osman Paşa Plevne’yi teslim etmemiş artık İstanbul’dan da yardım gelmeyeceğini görünce Huruç Harekatı ( Kuşatmayı yararak çıkmak ) yapmış fakat sonunda başarılı olamadığından Rus’ların eline geçmişti. Ruslar düşmandılar ama onurlu davrandılar.

Kaddafi’nin katledilmesinin ve bunun özellikle insan onuruna yakışmayacak şekilde vahşice yapılmasının emperyal güçler açısından birçok nedeni vardı. Öldürülmeliydi yoksa Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) adı altındaki işbirlikçilerin en ufak başarı şansı olamazdı. Yargılanması tehlikeliydi çünkü konuştuğu zaman batının ipliğini pazara çıkarabilirdi. Seyredenler üzerinde psikolojik yıkım yaratacak şekilde hunharca öldürülmesi ise verilecek mesajın etkinliği açısından gerekliydi. ‘’ Bizle işbirliği yapmayanın, yaparken vazgeçenin, plan ve projelerimize muhalefet ederek ayak diretenlerin sonu bu olur. Tüm eş başkanlara, Suriye, İran ve tüm Avrasya’ya duyurulur.’’

Libya Kaddafi yönetiminde tam bir sosyal devletti. Öğrenci iken Libyalı sınıf arkadaşlarım oldu, beraber okuduk. Onların öğrenci olarak Libya Devletinden aldıkları harçlık miktarını, mezun olup devlet memuru olduktan sonra bile yakalayamadığımı biliyor musunuz? Onlardan öğrenmiştim, sağlık hizmeti, öğretim, konutlarda elektrik, su, doğal gaz, telefon ücretsiz. Benzin çok ucuz, araba alırken vergi yok, eve alınan dayanıklı tüketim maddelerinde ve yiyecekte vergi yok. Düne kadar da durum böyleydi. Sormuştum ‘’ Kaddafi bunu nasıl yapabiliyor? ‘’ diye. Libyalı arkadaşım şöyle cevap verdi ‘’ Kral ülkemizin kaynaklarını yabancılara peşkeş çekiyordu ve zevki sefası için kullanıyordu. Kaddafi gelince kaynaklarımızı devletleştirdi ve halkıyla paylaşıyor.’’

Ama diyorsunuz ki ‘’ Kaddafi diktatördü, demokrat değildi.’’ Televizyonlarda izlediniz, elinizi vicdanınıza koyun ve Irak deneyiminizi de göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapın. O toplumda İskandinav ülkelerine benzer bir demokratik yönetim veya Olof Palme tipi bir liderin başarı sansı olabilir mi? Doğrudur Kaddafi özellikle 80’li yılların sonundan itibaren diktatör oldu. Ama Kaddafi’nin devrimcilikten diktatörlüğe ve kısmen emperyalizmle işbirlikçi hale gelmesinin nedeni yine ABD tarafından 1986’da Başkan Reagan döneminde kendisine karşı yapılan ve kendisinde travma yaratan öldürme girişimi olduğu da unutulmamalıdır.

Ülkemizde son bir ayda paramızın değeri yüzde 30 düşürüldü, doğalgaza yüzde15, elektriğe yüzde 10 zam, dünyanın en pahalı yakıtını biz tüketiyoruz, kabul edilemez oranlardaki dolaylı vergilerle eşkıyalık yapılmakta ve emeklerimizin karşılığı olan paralarımız cebimizden çalınmaktadır. Ülkemizin kaynakları yabancılara ve yandaşlara peşkeş çekilmektedir. Özel hayatın gizliliği kalmamış, hak arayanlar tutuklanmakta, adalet ve hukuk ayaklar altında, kahramanlar ve yurtseverler zindanlarda, hırsızlar ve teröristler dışardadır. Bilmem siz nereden buyurursunuz ama ben bizimkinden almayayım.

Esasında ABD ve NATO Libya’da bu savaşı kaybetti. Çünkü Kaddafi’yi kahraman yaparak emperyalizme direnişin sembolü haline getirdiler. Aynı Şeyh Hassan Nasrallah gibi. Oda 2006’da 34 gün süren İsrail saldırısında Hizbullah’la verdiği mücadele ile sadece Lübnan’da değil Sünni’si ve Şii’siyle tüm Arap ve Müslüman halklar arasında tartışmasız lider konuma yükselmişti. Bakın korktukları için Kaddafi’yi bilinmeyen bir yere gömdüler, gerekçe ise mabet haline gelmesin diye. Demek ki halk desteği vardı.

Artık Libya eskisi gibi olmayacaktır. Kabileler arasında iç savaş, kan davası, yok olan istikrar ve büyük bir güç boşluğu hüküm sürecektir. Batı bir yandan ülkenin zenginliklerini yağmalarken diğer taraftan ise bu kavgada hakem, arabulucu ve polis rolü oynayacaktır. Sonunda emperyalizmin en klasik oyunu devreye girerek ülke parçalanacaktır. Zaten Libya çok büyük ( Türkiye’nin 2,5 katı ) nüfusu ( 6,5 milyon ) azdır. Bölünmenin tarihsel arka planı eski Yunan kolonilerinden, Roma’dan ve birazda Osmanlı’dan gelmektedir. Sirenayka ( Libya’nın doğu kıyı bölgesi), Trablus ( Batı kıyı bölgesi ) ve Fizan (Güney bölgesi) olmak üzere üç yeni ülke, kabile uyumu, iç barış ile böl, paylaş ve yönet ilkesinin gerçekleştirilmesi açısından uygun olur sanırım. Siz ne dersiniz?

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...