Sorun hukuksuzluk, adaletsizlik, dijital terör unsuru uydurma deliller, ihanete uğramak ve vefasızlık meselesi değildi. Bu bir savaştı! Bu savaşta hukuk ve adalete yer yoktu! Hele hele acımak hiç olmazdı!

Bu savaşın hedefi Türkiye Cumhuriyeti, onun kurucu ideolojisi ve bölünmez bütünlüğüydü. Emperyalizmin ağa babası ABD, ülkemizi Büyük Ortadoğu Projesi’ne yönelik olarak bölmek ve dönüştürmek istiyordu.

Bizi izleyenler ve yazılarımızı takip edenler bilirler. Daha işin başında “Türkiye’ye karşı 4. Nesil Savaş uygulanmaktadır. Bu savaşta ateş ve manevra asli unsur değildir. Psikolojik harekat ve algı operasyonları ile halkın zihinleri ve kalpleri hedef alınmıştır. ‘Camileri bombalayacaklardı’ gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik itibarsızlaştırma operasyonları halkın kolektif bilinçaltına yapılan tasarlanmış saldırılardı. Bu savaşta terörizm ve hukuk asli unsurdu. TESEV gibi STK’lar (Sivil Toplum Kuruluşları) bu savaşın balistik füze bataryalarıydı. Bugün Türkiye bölünme, parçalanma ve iç savaş sürecinde olup hızla Ortaçağ karanlığına doğru sürüklenmektedir. Ergenekon ve Balyoz gibi davalar ülkemizi bu yola sokabilmek için sahneye kondu. Yani bu davalar Türkiye’yi bölmeye yönelik kökü dışarıda emperyalist bir girişim olan “Açılımların” önünü açmak için yapıldı. Esas kumpas Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kuruldu. Askerler dahil içeri atılanlar sadece hedefe ulaşmak için araçtı. Zamanı gelinde, maksat hasıl olunca ve emperyal projelerde geriye dönülemez eşik geçilince sırası ile dışarıya çıkaracaklar, beraat ettirecekler ve hatta tazminat bile ödeyecekler” demişiz.

Kahin değildik!

Bugün gördüğünüz gibi içeriye atılanlar dışarıya çıkarıldı, çok büyük bir bölümü beraat ettirildi ve tazminat verilmesi de gündemde! Ama ülkemize karşı kurulan kumpas tüm ağırlığı ile devam ediyor. Biz kahin değildik, yalnızca kafamızın içinde başka hesaplar olmadan analiz yapmıştık.

Ne yazık ki, bu zor dönemde TSK’nın tepesinde bulunanlar problemi anlamamıştı. Esas hedefin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu görememişti. Görenlerin bir bölümü ise arkadaki gücü bildiğinden ve kafasında fevkinin üstünde büyüttüğünden korktu, karşı çıkmadı ve sessizliğe gömüldü. Hem anlayıp hem de cesaretli olanlar da yetkili ve kritik yerlerde olmadığından kolaylıkla tasfiye oldular.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılan savaşta en büyük ara hedeflerden biri olan Deniz Harp Okulu’nu merkeze alan saldırılarda yaşadığımız zorlukları, verdiğimiz cansiperane mücadeleyi, destek yerine köstek görmemizi, en çok vefa göstermesi gerekenlerin vefasızlığını arka arkaya iki köşe yazımızla anlatmaya çalıştık. Çok sayıda telefon, mektup ve elektronik posta aldık. Bir tanesini görüşlerinize sunuyorum.

Elektronik posta var!

“Sevgili Komutanım, Merhaba. Ben Hasan Ataman Yıldırım’ın küçük kızı Meltem. Sizin yazılarınızı hep takip ediyordum. Fakat en son yazdığınız “Vefa” ve ardından ‘Mobbing’ özellikle hoşuma gitti. ‘Mobbing’de ise kimden bahsettiğinizi de şıp diye anladım. Ben de bir ekleme yapayım istedim: Babamın o zamanlar Ergenekon davasıyla ilgili uyarı mahiyetinde tüm üst düzey komutanlıklara gönderdiği dosyayı bu zat kapağını dahi açmadan geri gönderince, benim de haliyle tepem attı. Kendisini aradım, karşıma emir subayı çıktı. Emir subayıyla görüşüp kargoyu neden iade ettiklerini sordum, kendisi haliyle kem küm etti. Bunun üzerine ben de önceden hazırlamış olduğum Atatürk’ün şu sözünü emir subayına okudum: ‘Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır. Subaylar izah ettiğim yüce, mukaddes ve bütün açılardan üzerlerine düşen vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde, birinci derecede faal ve fedakar olmak mecburiyetindedirler. Şahsi ve hususi hayatları itibariyle de subaylar, fedakarlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler’ Emir subayı kem küm etmeye devam edince, ‘Korkunun ecele faydası yok. Silivri çok büyük, bu kafayla giderseniz hepinize yetecek kadar yer var’ dedim. Bu son sözüm biraz ağır gelmiş olacak ki, telefon da suratıma kapandı. Saygı ve sevgilerimle, Meltem”

Rota değişikliğine ihtiyaç var!

Sanırım bu mektup bizim haklılığımızı bir defa daha ortaya koyuyor ama sorunu çözmüyor. Sorun ise; “Türkiye’ye karşı kumpas tüm hızıyla devam etmektedir. Bu kumpasın ülkemizi götüreceği yer bölünme, parçalanma ve iç savaştır.”

Şurası kesidir ki; Mazisi şan ve şerefle dolu kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri yediği bütün darbelere rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün Ordusu’dur. Geçmişte her ne olduysa geçmişte kalmalı tartışmalara ve husumetlere son verilmelidir. Çünkü TSK’ya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var!

Bugün toplumda yeriniz her neyse; siyasetçi, aydın, bilim insanı, asker, gazeteci, sanatçı, sporcu, girişimci, ticaret erbabı, işçi veya köylü bilmelisiniz ki; bugüne kadar yaptıklarınızı aynen yaparak halen devam eden ve ülkemizi koşar adım felakete sürükleyen kumpası çözebilmemiz mümkün değil. Herkesin ama herkesin çok ciddi rota değişikliği yapmasına ihtiyaç var. Eğer ülkemizin güvenliğini, refahını ve menfaatlerini düşünüyorsak!

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...