Cizre’de, 14 Aralık’tan beri sokağa çıkma yasağı var. Bölgeden gelen yürek dağlayıcı şehit haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Ülkemizin belli bir bölümü Suriyeleşme eğilimi gösteriyor. Bölgede yaşayanlardan ve iç güvenlik harekâtı yapanlardan aldığım bilgelere göre; bölgenin gerçek resmi, medyaya aksettirilenden çok daha elim ve vahim.

Artık; Türkiye için yaşamsal tehdit haline gelen etnik kökenli bölücü hareketin dört boyutu var. Bunlar; terör bölümünün temsilcisi PKK, onun siyasi kanadı olan HDP, Bölge Halkı ve en önemlisi olan ABD’dir. “Bölge halkı terörden muzdarip, Türkiye’den kopmak istemiyor” gibi sözlerin, okyanusun karşı kıyısında hiçbir anlamı yok. Emperyalizm açısından plan; Bölge Halkı’nın, Türkiye’nin, hatta PKK liderliğinin ne düşündüğüne bırakılmayacak kadar ciddi ve önemli! ‘Açılımlar’ ve ‘silah bırakma’, hedefe doğru ilerlerken yapılması gereken taktik manevralardı!

8 Ocak 2013 tarihindeki köşemde, PKK’nın silah bırakıp bırakmayacağını değerlendirmiştim. Aradan tam 2 yıl geçti. Şimdi, aynı yazımı tekrar aşağıda görüşlerinize sunuyorum. Bugün geldiğimiz durumu biliyorsunuz, takdir sizlerin!

Dış Politika Takım Çantası

“Yazımızın başlığında sorduğumuz soruya, sizi merakta bırakmamak için hemen yanıt vermek isterim; arkasında ABD’nin olduğu çok aşikar olan bu AKP politikaları ile, PKK’nın silah bırakması için yüzbinde bir bile şans yoktur.

Emperyalizmle hesaplaşmadan ve ABD’nin ikiyüzlü siyaseti ile yüzleşmeden; ne yaşadığımız bu zorlukların üstesinden gelebiliriz, ne de terör belasını kabul edilebilir bir seviyenin altına indirebiliriz.

Hiç şüpheniz olmasın; daha öncesi olmakla birlikte, 1999’da Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve Türkiye’ye idam edilmemesi şartı ile teslim edilmesi sonrasındaki süreçte, PKK tamamen ABD’nin denetimi altına girmiş ve onun ‘dış politika takım çantasının bir aleti’ haline gelmiştir.

PKK’nın silah bırakmasını, ABD istemez. Çünkü PKK; Büyük Ortadoğu Projesi’nin gerçekleştirilmesinde, bu projenin en önemli ayaklarından olan kukla Kürt Devleti’ne giden yolun açılmasında, Türkiye’nin bu proje içinde tutulmasında ve taşeron olarak kullanılmasında ABD’nin ‘dış politika takım çantasının’ önemli bir aletidir.

Çadır Tiyatrosu

PKK’nın; ancak ve ancak, Türkiye’nin belli bir bölümünde kurulacak otonom yönetimin güvenlik gücü olması ve yarın ise, kukla Kürt Devleti’nin silahlı gücü olmasına giden yolun açılması halinde dönüşümüne müsaade edilir. Gerisi, lafı güzaftır.

Terörle başa çıkabilmenin gerek şartı; silahlı mücadeledir. Müzakere, silahlı mücadelenin yerine ikame edilemez. Bunun aksini gösteren bir örnek, bugüne kadar görülmemiştir.

Müttefikimiz olduğu söylenen ama sürdürdüğü politikalarla böyle olmadığı izlenimi veren ABD; El-Kaide ve diğer terör örgütleri ile dünyanın her yerinde silahlı mücadele etmekte, müzakere etmemekte ama bizim PKK ile müzakere etmemizi istemektedir. Size de bu durum, bir ikiyüzlülük olarak görünmüyor mu?

Erdoğan liderliğinde AKP hükümetlerinin yaptığı Kürt açılımının, Habur kepazeliğinin ve ‘çadır tiyatrosu’nun, geçmişte Oslo ve şimdi de İmralı süreçlerinin arkasında ABD var.

Federatif Yapıya İhtiyaç Var!

Bunlar yapılabilsin, “Türkiye kendi mezarını kendisi kazsın” diye AKP kurdurulmuş ve iktidara gelmesi ABD tarafından desteklenmiştir. Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlar; AKP ülkemizin çıkarına olmayan ve hatta ölüm fermanı olabilecek bu politikaları sürdürebilsin ve engellerle karşılaşılmasın diye ABD tarafından planlanmış ve alt yüklenicisi F Tipi Cemaat tarafından icra edilmiştir.

Yeni Anayasa’nın arkasında da ABD var. Çünkü; bölgedeki planlarını gerçekleştirebilmek, ülkemizi iliklerine kadar taşeronlaştırmak, kukla Kürt Devleti’ni kurdurmak, bu devlete uluslaştırma sürecini yaşatmak, bu süreçte güvenliğini sağlatmak ve finanse etmek için Türkiye’de federatif bir yapıya ihtiyaç vardır. Bu arada; AKP’nin ülkemizi felakete taşıyan ve bölünme yolunda tam gaz giden bu politikalarına kredi açmak, ihanettir.

11 Eylül 2001’de; ABD’de gerçekleştirilen terör saldırılarında, yaklaşık 3 bin insan yaşamını kaybetmiştir. Bunun üzerine zamanın ABD Başkanı George W. Bush; tüm dünyada teröre karşı savaş açtığını ilan etmiş ve sonrasında NATO’nun 5’inci maddesi ilk defa olarak işletilmiştir. Türkiye bu süreçte; bir terör mağduru olarak, ABD’ye sınırsız destek vermiştir.

Türkiye’nin ise PKK terörü nedeniyle, 1984 Eruh ve Şemdinli hunhar saldırısından beri bugüne kadar kaybettiği can sayısı; yaklaşık olarak ABD’nin 11 Eylül 2001 saldırısında kaybettiğinin 12 katıdır. Fakat ABD ve bazı NATO müttefiklerimiz; bize bırakın destek vermeyi ve bu saldırıları NATO gündemine getirmeyi, bilakis PKK terörüne destek vermişlerdir.

Kuvvetli Suç Şüphesi!

ABD’nin ‘Çekiç Güç’ vasıtası ile PKK’ya silah ve malzeme yardımı yaptığını tespit ve rapor eden, ABD’nin bölge planları gereğince, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ve bekasını tehdit ettiğini seslendiren ve bunun için karşı hareket tarzları geliştiren Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının; 17 Şubat 1993’de, ABD tarafından düşürüldüğüne dair kuvvetli suç şüphesi vardır.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1995’de Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı 44 gün süre ile icra ettiği Çelik Harekatı nedeniyle ABD; ‘Türk Generalleri hizadan çıktı’ demişti. Çünkü ABD; Türkiye’nin PKK’yi bitirmesini istemiyordu. Çünkü PKK ABD için, şu anda yaşadığımız ve daha sonra yaşayacağımız süreçte çok gerekli idi.

ABD; Irak’ı 2003’de istila etti ve ağırlıkları ile çekildiği 2011’in sonuna kadar bu ülkede bölünmenin, mezhep çatışmalarının alt yapısını hazırladı ve 1,5 milyon insanın öldürülmesi için elverişli ortamı yarattı. Bu süre içinde, Kuzey Irak’ta PKK’ya üs ve lojistik destek verilmesini sağladı ve Türkiye’nin burada PKK’ya karşı operasyon yapmasını engelledi.

Türkiye’yi Hep Oyaladı!

2003 – 2011 yılları arasında Irak’ın güvenliğinden ve komşu ülkelere karşı terör ihracından da sorumlu olan ve bu ülkede ortalama 150 bin askeri olan ABD; bu dönemde bir tek teröristi bile yakalamamış ve Türkiye’ye teslim etmemiştir. Türkiye’yi hep oyalamıştır. Çünkü; hesap başkaydı!

Bugün; ABD istedi diye, Suriye’ye karşı sürdürülen gayri ahlaki bir örtülü savaşa destek veriyoruz ve komşumuza terör ihraç ediyoruz. Ama 1998’den sonra ilişkilerimizi normalleştirdiğimiz bu Suriye, 2004’de bize yakaladığı 599 PKK’lı teröristi teslim etmişti.

Hala “PKK silah bırakabilir, müzakerelerde fayda var” diyorsanız; kusura bakmayın, ya safsınız ya da başka bir şey!”

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...