5 Temmuz 2013 tarihli “ Darısı başımıza “ başlıklı yazım nedeniyle din motifli ama İslam’ın ilahi mesajından zerre kadar nasibini almamış yandaş ve tetikçi medya beni darbe duasına çıkmakla suçlamış.

Yabancı kökenli bir kelime olan paradigmayı sözlükler değerler ve anlayışlar dizisi olarak açıklıyor. Daha basit bir ifade ile paradigma, insanların, grupların ve milletlerin olaylara ve konulara bakış açısıdır denebilir.

Beni darbe duasına çıkmakla suçlayanların hangi paradigma ile Mursi’nin devrilmesi olayına baktıklarını bilmiyorum ama benim bakış açımın arkasını dolduran değerler manzumesinin içinde aydınlanma, akıl ve bilim, insan hak ve özgürlükleri ve demokrasi var.

Evet, Mursi’nin devrilmesine alkış tuttum çünkü kendisi ve içinden geldiği Müslüman Kardeşler demokrat değildi. Onlar demokrasiyi kendilerini istedikleri durağa kadar götürebilecek bir araç olarak görmekteydiler. Ve terörle içli dışlıydılar.

Mursi, 59 milyon seçmenin bulunduğu Mısır’da ilk turda toplam seçmenin onda birinin ve katılanların ise dörtte birinin oyunu aldı. İkici turda ise toplam seçmenin dörtte birinin, katılanların yarısının oyunu alarak seçildi. Sandık sandık dedikleri budur. Ayrıca demokrasi sandıktan ibaret değildir. Seçimler öncesinde dinsel istismar yapıldığı, para ve avanta dağıtıldığı herkesin malumudur.

CIA ile iç içe çalıştılar

Başkalarını emperyalizmle işbirlikçilik yapmakla suçlayacak en son örgüttür Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler. İngiliz istihbaratı ile ilişkileri 1940’lara, CIA ile ilişkileri de 1950’li yıllara kadar uzanır. Müslüman Kardeşler 1954-1970 arasında Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’ı devirmek için CIA ile iç içe çalıştılar. Mursi iktidara gelince emperyalizmin ve İsrail’in çıkarlarını tehdit edecek ne yaptı merak konusudur! Bir yıl önce iktidara gelirken de arkalarında ABD desteği vardı!

Ya iktidar iken ne yaptı? Mısır’ı tamamen ele geçirmeye çalıştı ve yandaşlarını kilit noktalara yerleştirdi. Devleti İslamileştirdi, muhalefetin sesini hiç dikkate almadı ve toplumu kamplaştırdı. Mısır’ın yüzde 10’nu oluşturan Hıristiyanları görmemezlikten geldi onlardan bir tane bakan bile atamadı. Ama kızların 9 yaşında evlenmelerinin ve ölen eşle cinsel ilişkiye girebilmenin önünü çıkardığı yasalarla açtı.

Yeni bir anayasa yapıldı, alelacele referanduma gidildi ve onaylatıldı. Bu Anayasa’da devletin dini İslam ve yasamanın temel kaynağı İslam hukuku dendi.

Laiklik yoksa demokrasi yoktur

Öncelikle şunu kabul etmeliyiz ki, laikliğin olmadığı bir yerde demokrasiden bahsetmek kesinlikle imkansızdır. Laiklik ise bireyi, toplumu ve devleti dinin vesayetine karşı korur. Burada hedef alınan ve sorun olarak görünen din değildir. Dini arkasına alarak birey, toplum ve devlet üzerinde tahakküm kurmak isteyenlerdir. Dünyanın en kötü, en vahşi ve en merhametsiz diktatörlükleri ve faşizmi dini, dolayısıyla Allah’ı arkasına alanlar tarafından kurulmuştur. Dünya tarihi bunun sayısız örnekleri ile doludur.

Bu sözlerimin üzerine bazı okurlarımdan şöyle bir itiraz gelebilir. Örneğin İngiltere ve İsveç gibi ülkeler resmi olarak laik değildir ama pekala dünyanın en iyi demokrasilerini işletebilmektedirler. Bu doğrudur çünkü bu ülkelerde geniş kitleler aydınlanma konusunda kat ettikleri mesafe nedeniyle din artık vesayet için bir enstrüman olabilme özelliğini kaybetmiştir. Fakat ağırlıklı nüfusu Müslüman olan ülkelerin bu lüksü yoktur. Laiklik ilkesinin anayasalarında yer alması ve titizlikle uygulanması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar bu nedenle laiklik konusuna titizlik göstermişlerdir.

Demokrasinin olmaz ise olmazını uygulamayan veya aşındıran bir iktidar demokrat olamaz, amacı kötüdür ve demokrasi söylemleri asla inandırıcı değildir.

İşte ben bu bakış açım nedeniyle Mursi’nin Mısır’da 25 milyon insanın aktif olarak katıldığı bir halk hareketi ile yıkılmasına alkış tuttum. Darısı başımıza dedim çünkü Erdoğan ve AKP iktidarının da beş aşağı beş yukarı aynı kafada olduklarını bildiğimden ve uygulamalarını bugüne kadar yakından gözlemlediğimden. Erdoğan’ın Mursi’ye bütün dünyaya rağmen niçin hala sahip çıktığını sanırım şimdi daha iyi anlaşılır. Gerçekte Erdoğan kendine sahip çıkıyor.

Esas darbe Mısır’da değil Türkiye’de!

Esas darbe Mısır’da değil Türkiye’de 11 yıllık AKP icraatlarıyla Cumhuriyetimize karşı yapılmaktadır. Dünyanın neresine, hangi ülkesine giderseniz gidiniz, bir iktidar sandıktan çıktım diye o ülkenin kurucu ideolojisini değiştirmeye kalkması darbedir. Bu ABD’de, Fransa’da, İtalya’da ve Avusturya’da da böyledir. Fransa’da hiçbir iktidar 1789 Fransız Devrimi öncesine özenemez. Avusturya’da hiçbir iktidar geçmişte onlara şanlı bir tarih yaşatan Habsburg hanedanı seviciliğine soyunamaz.

Demokrasi kendini korumak zorundadır. “ Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir “ sözü egemenliğin kaynağının Tanrısal olmadığının, millete ait olduğunun veciz ifadesidir. Yoksa sandıktan çıkarsan her istediğini yapabilirsin anlamına gelmez.

Davutoğlu Mursi’nin devrilmesine darbe demeyenlere ve Mısır’da yeni yönetimin keyfi tutuklamalarına kızmış. İnsanda biraz utanma duygusu olması ve aynada kendine bakması lazım. Gerçekten keyfi tutuklama, hukuksuzluk, adaletsizlik ve darbe arıyorsa lütfen ülkemize baksın.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...