Karşı devrim operasyonlarının bir parçası olduğu her geçen gün geniş toplum kesimleri tarafından daha iyi anlaşılan Ergenekon ve Balyoz duruşmalarının bir bölümünü izlemek için geçen hafta Cuma günü Silivri’deydim.

Esasında planlı işlerim nedeniyle gitmeyi düşünmüyordum. Ama internet sitelerinde gördüğüm bir mektup beni çok etkiledi. İç burkan ve yürek dağlayan mektubun bir paragrafında Balyoz tutuklusu Tuğamiral Turgay Erdağ ‘’ Komutanlarım, silah arkadaşlarım gelin; kader birliği yapmadık mı sizlerle? Silah arkadaşlarınızın esaretini görmeye gelin. Bir askerin kendi ülkesinde esir düşmesinin dayanılmaz ağırlığını siz de hissedin. Hukuka saygı adına hukuksuzluğa güç vermeyin. Suçsuzluğumuzu haykırın, susarak delil üreten çeteye moral vermeyin ‘’ diyordu.

Taş yürekli değildim. Kenarından ve köşesinden bile satılmış ve sindirilmiş izlenimi verebilecek bir davranışı kendime yakıştıramazdım. İşte geçen Cuma günü bu nedenle Silivri’ye gittim.

Ayrı salonlarda yapılan her iki duruşmayı kısmen de olsa izledim. Gerek duruşma salonunda gerekse mahkeme dışında yaşadıklarım ve gördüklerim karşısında dehşete düştüm. Sanık avukatları mahkemeyi protesto ediyorlar ve duruşmaya girmiyorlar. İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri Balyoz davasına müdahil oluyor ‘’ mahkemenin adil yargılama hakkını ihlal ettiğini ‘’ söylüyor ve ‘’ mahkemenin meslek onurunu zedeleyen uygulamalardan vazgeçmesini ‘’ istiyor.

Duruşma salonu dışında 100’e yakın sanatçımız mahkeme eliyle yürütülen hukuksuzluğu protesto etmek ve yurtseverlerle dayanışma göstermek maksadıyla eyleme katılıyor ve ‘’ duruşma adı verilen kötü müsamereyi izlemek zorunda kaldık ‘’ diyerek başlayan bir basın açıklaması yapıyor.

Sanık durumundaki yurtseverler, aydınlar, siyasetçiler, askerler ve bilim adamları delillerin düzmece olduğunu yerli ve yabancı uzman kuruluşlarla ve yetkin bilirkişilerle ispat etmelerine rağmen bu durum ne yazık ki özel yetkili yargımızı bağlamamaktadır. Sizce bu olanlar normal midir?

Sanırım bu yaşadıklarımın etkisinde kalmış olacağım ki Cuma gecesi yıllar önce izlediğim ve beni o zaman da etkileyen bir filmi rüyamda gördüm. Ertesi günü ter içinde uyandım. Bu filmi yaklaşık 35 yıl önce görmüştüm. Ertesi günü rüyamı ve filmi bir sınıf arkadaşıma anlattım. Arkadaşım zamanında onu da etkilemiş olduğunu söylediği bu filmi buldu ve bana getirdi, ben de yıllar sonra tekrar izledim.

Babasını öldürmekle suçlanan bir gencin yargılanmasını konu olan ve 1957’de çevrilen filmin adı 12 Öfkeli Adam ( 12 Angry Men ). ABD yapımı olan bu film bir cinayet davasında yargıcın jüriye talimatlar verdiği kapanış konuşması ile başlıyor. ABD yasalarına göre halktan seçilen jüri, kararını ( suçlu ya da suçsuz ) oybirliği ile almaktadır. Sanık oybirliği ile suçlu bulunması durumunda idam edilecektir. Hikayenin tamamı bir oda içinde 12 jüri üyesinin sanığın suçlu veya suçsuzluğu üzerindeki tartışmaları ile geçer.

Birbirini tanımayan ve toplumun hemen hemen her kesiminden gelen 12 insan önce yargılamayı izler, sonra bir odada vicdani kararlarını vermek üzere yalnız bırakılırlar. 12 insanın farklı geçmişleri, sorunları, problemleri ve önyargıları vardır. Bir an önce kararı oy birliği ile alıp işlerine ve güçlerine gitmek istemektedirler. Zaten basın hükmü vermiştir, ‘’ Çocuk suçludur ve babasını öldürmüştür ‘’. Beklenti bu yöndedir.

İlk oylamada 11 kişi çocuk için suçlu, yalnız bir kişi ‘’ şüphem var, emin değilim, tartışalım ‘’ der. Çok uzun ve hararetli tartışmalar yapılır. 11 kişi oy birliğine katılmayan bu insana çok kızarlar. İşin uzamasını istememektedirler. Ama tartıştıkça ve delilleri gözden geçirdikçe çocuğun suçluluğuna olan inanç azalmaya başlar. Bakınız bir cesur ve yürekli adam neleri değiştirecektir.

Zaman geçtikçe jüri üyelerinin oyları bir bir değişmeye başlar. Belli bir süre sonra yapılan oylamada oylar 6-6 yani yarı yarıya çıkar. Jüri odasındaki tartışmaların ve karşılıklı çatışmaların şiddeti daha da artar. Tartışmaların sonuna doğru artık çocuğun suçlu olduğuna inanan bir kişi kalmıştır. O da kendi oğlu ile yaşadığı bir travma nedeniyle gençlere karşı nefret içindedir ve çocuğa karşı önyargılıdır. Fakat sonunda ikna olur ve jüri oybirliği ile çocuğun suçsuz olduğuna karar verir.

Bence de bırakın kişisel önyargılarınızı, zayıflıklarınızı, algısal sorunlarınızı, öfkenizi, kültürel farklılıklarınızı, korkularınızı, öç ve rövanş alma duygularınızı, daha önce yaşamış olduğunuz travmalarınızı, özgüven yoksunluğunuzu, ortada bu insanların yaşamı var. Onların nezdinde ülkemizin geleceği! Düşünün bir kere, Ergenekon, Balyoz ve bunun gibi davalar başladığında bu davalara ve sanıkların suçluluğuna olan inanç neydi, şimdi ne?

İşte bu nedenle basın yolu ile algı yaratmaya, davaları gizlemeye ve gerçekleri gözünüzden kaçırmaya çalışıyorlar. Yargılama ulus adına yapılır. Gerçek jüri halktır, Yüce Türk Ulusudur. Ben bu yurtsever insanların suçsuzluğuna inanıyorum. Siz neye inanıyorsunuz? Atın üzerinizden önyargınızı ve travmanızı Cumhuriyetimiz elden gidiyor!

Oylama mı yapalım, uydurma delilleri tartışmaya devam mı edelim. Bu arada emperyalizm malı götürüyor çocuklarınızı ölüme gönderecekler. Hazır mısınız?

Kalın sağlıcakla.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...