Biliyorsunuz; geçen hafta komşumuz Yunanistan’ın Başbakanı Yorgo Papandreou, Erzurum’da 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış Oyunları kapsamında yapılan tesislerin açılış töreni ile Üçüncü Büyükelçiler Konferansına katıldı ve bir konuşma yaptı. Cemal Gürsel Stadyumundaki açılış töreninde “Erzurum seninle gurur duyuyor”  sloganları ile kürsüye gelen konuk Başbakan konuşmasına; “Sevgili Erzurumlular!” diye başladı. Büyükelçiler Konferansında da hitap eden Sayın Papandreou, konuşmasında Türkiye’yi İşgalci olmakla suçladı ve “Avrupa Birliğine giremezsiniz” dedi.

Öncelikle ifade etmek isterim ki, Dadaşların misafir başbakanı; “Erzurum seninle gurur duyuyor” sloganı atarak karşılamasını çok garip buldum. Eğer bunu siz konukseverliğin bir gereği olarak yorumluyorsanız, size kibarca hata ediyorsunuz derim.

Dadaşı, Seymeni, Efesi, Yörüğü ve her bölgesinde yaşayan insanı ile bu millet; ancak ve ancak, geçmişte ve şimdi ülkesinin ve milletinin çıkarları, onuru ve namusu için emek veren, ter döken, kan döken ve can verenleri için gurur duyar. Ne diyorsunuz? Yorgo Bey bizim için böyle bir şeyler yapmış olabilir mi?

Umarım Nene Hatun ve Aziziye Tabyasının geri alınması için can veren şehitlerimiz, bu sloganları duymamıştır. Duysalardı, kemikleri sızlardı.

Esasında amacımız ülkemizin konukseverliğini göstermekti diyorsanız, bunun yolu bu değildir. Alkışlarsınız, öyle hissediyorsanız alkış süresini uzatırsınız, hatta alkışlarken ayağı kalkarsınız veya konuşmasını sık sık coşkulu alkışlarla kesersiniz. Ama; “Erzurum seninle gurur duyuyor” demezsiniz.

Ben yine de Dadaşların böyle bir slogan attığına inanmıyorum. Onlara yakıştıramam böyle bir davranışı. Olayda; iş bilmez, yol yordam bilmez, tarihi derinlikten nasibini almamışların azmettirmesi olduğuna inanıyorum.

Kim mi bunlar?

Sizce kim?

Gelelim, Büyükelçiler konferansındaki konuk başbakanın konukluğa sığmayan ve haddini aşan konuşmasına. Ne diyor konuşmasında; “Kıbrıs’ta Türk Askeri işgalcidir” ve “Kıbrıs’ta işgal sürdükçe, Türkiye Avrupa Birliği üyesi olamaz’’. Bunun karşılığında Başbakanımızın tepkisi ne oluyor? Basınımızın irice bir bölümüne bakarsanız, aynı sertlikte cevap vermiş. Ben size katılmıyorum. Sizin hangi nedenlerle böyle söylediğinizi, Türk Milletinden niçin gerçekleri gizlediğinizi, ne gibi korkular içinde bulunduğunuzu biliyorum. Ayrıca; size her zaman yapılan, yalamalık, yalakalık ve yandaşlık suçlamasını da yapmayacağım. Ama müsaade ederseniz, niçin katılmadığımı söylemek istiyorum. Diplomatik olarak küstahlık anlamına gelen bu sözlere, Sayın Başbakanımız içerik olarak sert cevap vermeliydi. Sert olmak demek; bağırıp çağırmak, küfür etmek, boğaz damarlarını şişirmek, asabi davranışlarla celallenmek değildir. İnsan; yumuşak, sevecen, sakin ve güler yüzlü bir ifade ile içerik olarak çok sert cevaplar verebilir.

Sayın Başbakanımızdan, biz şu şekilde konuşmasını beklerdik;

“Sayın Başbakan Papandreou; sizi bu serhat şehri Erzurum’da konuk etmekten dolayı onur duyuyoruz. Fakat söylediklerinize katılmamız mümkün değildir. Türk Askeri Kıbrıs’a; Uluslar arası antlaşmalardan doğan haklarını kullanarak, soydaşlarının soykırımına engel olmak için çıkmıştır. O günden bu yana toplumlararası çatışma olmamış, kimsenin burnu kanamamıştır. Adaya, gerçekten barış gelmiştir.Türk Askeri’nin adaya çıkması kararını, sivil ve demokratik bir Türk Hükümeti vermiştir. Türk Askerinin yaptığı bu harekat; hem Kıbrıs’ta hem de sizin ülkenizde darbecilerin uzaklaştırılmasına ve sivil yönetimlerin gelmesine, hatta anımsarsanız babanızın bile sürgünden dönmesi gelişmelerine neden olmuştur. Ayrıca benim de içinden çıktığım, fakat daha sonra “antiemperyalist ve işbirlikçi olmama” gömleğini çıkardığım Milli Görüşün partisi olan Milli Selamet Partisinin de Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte, Türk Askeri’nin adaya gönderilmesinde sorumluluğu vardır. (Bu paragrafı arzu etmiyorsanız söylemeyebilirsiniz.)” Son olarak da; “Avrupa Birliğine katılmak istediğimizi, fakat bunun ne pahasına olursa olsun anlamına gelmediğini bilmenizi isteriz. Lütfen bundan sonra aramızda çözmeye çalıştığımız sorunları, bize Avrupa Birliğine katılma ön şartı olarak sunmamanızı, bunun sorunlarımızı daha karmaşık ve çözülemez hale getirmektedir” der, gerekirse gayet yumuşak bir ifade ile Ömer Seyfettin’in Diyet hikayesini çok kısa olarak anlatır ve sözlerimi tamamlardım.

Sayın Başbakanım; siz hiddetli idiniz fakat, içerik açısından şiddetli değildiniz. Yorgo’yu dost, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı düşman gören zihniyetle Kıbrıs sorunu, çıkarlarımız korunarak çözülemez. Sayın Başbakanımız gerçekten hiddetli idi. Belki de kendi açısından sert ve şiddetli, şunu demek istiyordu; “Bu sorunun çözümü için neler yaptık neler, her şeyi göze aldık, ama kabahat sizin”.

Müsaade ederseniz cevabı ben vererek bitirmek istiyorum. Siz Kıbrıs’ı iyi fiyata verdiniz fakat, onlar ölmüş eşek fiyatına almak istiyorlar.

Ülkemizin, evlatlarımızın ve torunlarımızın çıkarlarının sıfır sorun aldatmacası ile pazarlanmasını istemiyorsanız, demokratik sürece katılınız, oyunuzu kulanınız, etrafınızı aydınlatınız, sorumluluğunuza sahip çıkınız ve korkmayınız.

Er veya geç nasılsa öleceğiz.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...