En son; “Emperyalizmin Ali Cengiz Oyunu” başlıklı yazımızda, Büyük Ortadoğu Projesini anlatmaya çalışmıştık.

Tekrar çok kısa olarak gözden geçirirsek BOP;

  • Bölgenin doğal ve enerji kaynaklarına el koymaktır.
  • Bölge insanının kendisine daha fazla özgürlük ve demokrasi sunulacağı aldatması ile emeğini sömürmektir.
  • Ilımlı İslam projesi ile bölgenin Müslüman Ülkelerini emperyalist merkezlerden yönlendirmektir.
  • En iyi ihraç ürününüz askeriniz diyerek gençlerimizi kendi çıkarları için ölüme göndermektir.
  • Bölge ülkelerini etnik olarak bölüp dinsel olarak bütünleştiriyormuş gibi gözükürken, onları emperyalizme direnemeyecek şekilde birbirine düşürüp, kırdırıp küçültmektir.

Emperyalizmin bu projesinin bölgemizde gerçekleştirilmesine, dünyanın ilk ulusal kurtuluş savaşını vererek, Atatürk ve öncü unsurlar tarafından, Osmanlı tarihinin özellikle son 200 yılda yaşadığı acı ve ibret dolu tarihi deneyimlerinin bir sonucu olarak yapılan Türk devrimleri ile kurulan, Türkiye Cumhuriyeti;

  • Aklı ve Bilimi esas, üniter ve ulus devlet yapısı,
  • Çevre ülkelerle ilişkilerde ulusal çıkarlara odaklaşmış yaklaşımları,
  • Kıbrıs’ta azınlık haklarının ötesinde isteklerde bulunması,
  • Ancak uygar ve çağdaş ulusların hakkı olan laiklik tutumu,
  • Lozan dengesi inadı,
  • Avrupa birliği ile bütünleşmede “hakkı olmayan” eşit statü ısrarı nedenleri ile baş ağrısıdır ve engeldir.

İşte bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti; anayasası, kurumları ve kurucu felsefesi ile dönüştürülmeli ve yapının yılmaz savunucusu çevreler ve kurumlar, başta Türk Silahlı Kuvvetler olmak üzere, yok edilmelidir.

Gelelim yazımızın konusu Türk Silahlı Kuvvetlerine(TSK);

TSK’ ya karşı epey önceden başlayan; zaman içinde inişli çıkışlı olarak şiddeti, boyutu ve yöneldiği ara hedefler açısından yoğunluğu değişmekle birlikte, daima artarak devam eden, başlangıçta TSK içinde bile yeterince algılanamayan bir savaş halen sürmektedir.

Bu savaşın hedefi nedir?

TSK’nin halkın gönlünde kurduğu inanılırlığı, güvenilirliği ve itibarı yok etmek ya da kabul edilebilir bir eşiğe çekmektir.

Bu hedefe ulaşınca, bu neye hizmet edecektir?

TSK; Atatürk ile birlikte Türkiye Cumhuriyetinin kurucu unsuru, kurtuluş savaşının ve sonrasındaki devrimlerin arkasındaki güçtür. Bu nedenle; kuruluş felsefesine sımsıkı bağlı olup, çeşitli yöntemler uygulanmasına ve bazı mevziler elde edilmesine rağmen;

  • Antiemperyalist yapısı,
  • Soğuk savaş döneminde darbeler yolu ile kullanılmış olmanın getirdiği ABD’ye karşı olumsuz duygu,
  • Türk Devrimlerine bağlılığı,
  • Kuruluş felsefesinin ve Lozan dengesinin gereği olan kırmızıçizgiler konusundaki hassasiyeti,
  • Aristokrat geleneğinden gelmeyen liyakati esas alan subay yapısı,
  • Türk halkının kalbinde ve gönlündeki en itibarlı ve güvenilir kurum olması,
  • Zorunlu askerlik sistemi ile sahip olduğu Türk Ulusuyla arasındaki organik bağı, devam etmektedir.

Bu yapılar bozulmalıdır.

Şimdi tekrar özetleyelim:

Emperyalizmin, ülkemizi de içine alan bölgemiz için uygulamaya çalıştığı projenin her safhası için Türkiye Cumhuriyeti engeldir, bu yüzden dönüştürülmelidir.

Peki, size soruyorum, bir devletin koruyucu unsurları nelerdir?

Anayasası, kurumları ve Silahlı Kuvvetleri sayılmaz mı?

Demek ki; bu kurumları dönüştüremezsen ya da ahlaksızlık, fuhuşçuluk, hırsızlık, darbecilik karalamaları ve iftiraları ile yıpratamaz ve Yüce Türk Ulusunun gönlünde itibarsızlaştıramaz ve bunun sonucu kırmızı çizgiler konusundaki sahibi yetini etkinsizleştiremezsen, hedefine ulaşamazsın.

Ne diyorsunuz, epeyce mesafe aldılar değil mi?

Daha neler göreceksiniz neler!

Biz asla “Türk Silahlı Kuvvetleri hata yapmamıştır” demiyoruz. Soğuk savaş sırasında olduğu gibi, sonrasında da bir sürü hata yapılmıştır. Özellikle 28 Şubat, korkunç bir hatadır.

Sayın Necmettin Erbakan’ın fikirlerini paylaşmayabilirsiniz fakat; kendisi antiemperyalisttir, işbirlikçi asla değildir. Darbe ne eskiden sorunlarımızın çözümü olmuştur, ne de bundan sonra olabilir.

Diyelim ki, işbaşında bulunan yönetim, iktidarda bulunduğu her dakika ülkemize zarar vermektedir. Değerlendirmeniz böyle bile olsa, çözüm yine demokrasi olup, asla darbe olamaz. Gelecek nesillerimiz, çocuklarımız ve gelecekte de antidemokratik girişimlere bağışıklık kazanmak için; sabretmesini bilmek, tüm kurum ve kuralları ile demokrasiye inanmak ve birbirimize karşı hoş görülü olmak zorundayız.

Son olarak şunu söylemek istiyorum. Emperyalizm tarafından sürdürülen bu projeye, çeşitli nedenlerle destek veren veya vermek zorunda kalan kardeşlerimiz bilmelidir ki, açıkça kullanılmaktadırlar.

Hem de kime karşı?

Kardeşlerine karşı. Doğrudur, en acımasız mücadele; ihaneti de içinde barındıran, kardeşler arasındaki kavgadır. Fakat bilinmelidir ki kazanan biz olmayacağız. Yine emperyalizm kazanacak ve biz kaybedeceğiz. Hepimiz aynı gemide yaşıyoruz.

Gelecek yazımda; niye bu saldırılarda Türk Deniz Kuvvetleri bir numaralı hedef olmuştur, size anlatmaya çalışacağım.

Biliyorsunuz bu hafta, Kıbrıs’ta yaşanan acı olayı anacağız. 24 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Rumları; “Kanlı Noel”e imza attılar ve bu kapsamda Kıbrıs Türk alayında görev yapmakta olan Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve üç çocuğunu katlettiler. Onlara rahmet diliyorum. Kıbrıs Türkü’nün bir daha bu acıları yaşamaması dileklerimle,

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...