Biliyorsunuz daha önceki yazılarımızda; emperyalizmin dünyanın her bölgesi için planları olduğunu, bu planların genel olarak amacının bölgenin doğal kaynaklarını ele geçirmek ve halkının ise emeğini sömürmek olduğunu, emperyalizmin soğuk savaş sonrası bölgemiz için hazırladığı planın adının BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ olduğunu, emperyalizmin planlarını gerçekleştirmek için daima yerli işbirlikçilere ve yandaş yönetimlere ihtiyacı olduğunu, yandaşların iktidara soğuk savaş öncesinde askeri darbeler, sonrasında ise sivil darbeler (Renkli devrimler) yolu ile getirildiğini anlatmıştık.

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK); Türkiye Cumhuriyetinin kurucu felsefesine ve Lozan dengesine yürekten bağlı olduğu için, iktidarı, bazı kurumları ve medyayı ele geçirseniz bile, TSK’ ya karşı operasyon yaptıramazsanız. Projenin Türkiye ile ilgili bölümünü, bekli de eksen oyuncu olması nedeniyle, Büyük Ortadoğu Projesinin tamamını gerçekleştiremezsiniz.

TSK üzerinde nasıl bir operasyon mu?

Önce itibarsızlaştırma, sonra etkisizleştirme; önce gönüllerde, sonra yasal düzenlemelerle.

Gelelim yazımızın konusu olan, Türk Deniz Kuvvetleri niçin bir numaralı hedef?

Tarihin tanıklığına başvurarak sanırım söyleyebiliriz ki; denizler uygarlıkları birbirine yaklaştıran, kültür alışverişini sağlayan, ekonomik ve teknik alanda meydana gelen gelişmeleri bir toplumdan diğerine taşıyan unsurdur. Denizciler de bu unsurun oyuncularıdır.

Diğer ülkelerin silahlı kuvvetlerinde bile, görev yaptıkları ortamın etkisiyle olsa gerek; en ilerici, en çağdaş, en hoşgörülü, en kolay iletişim kurulabileni ve niteliklisi denizcilerdir.

Çok örnek vermek mümkün, buyurun size birkaç tane;

Biliyor muydunuz?

Cumhuriyetten önce, 1916 yılından itibaren denizcilerin fes yerine şapka giydiğini.

Biliyor muydunuz?

Denizcilerin okulu olan ve 1773’de kurulan Deniz Harp Okulunun, diğer askeri okullar olan Kara ve Hava harp okulundan çok daha eski olduğunu, hatta ülkemizin en eski yüksek öğretim kurumlarından biri olduğunu ve tarihinin 1776’da kurulan ABD tarihinden bile daha eski olduğunu!

Bakınız, 1924 yılında Kasımpaşa’da yapılan bir törene katılan Selim Sırrı Tarcan ne diyor?

“Denizcilerimiz sadece Silahlı Kuvvetlerin değil, çağdaş hayatta bütün milletin öncüleri oldular. Bakalım millet size nasıl yetişecek.”

Demek ki bu; yalnız cumhuriyetimizin değil, onunda öncesini de içine alan dönemin bir birikimiydi.

Pekiyi, sadede gelelim; niçin Türk Deniz Kuvvetleri bir numaralı hedef?

Çünkü;

  • Epeyce geçmişten gelen bir derinliği olacak şekilde personeli daha açık görüşlü, görev yaptığı ortamı nedeniyle uygar ve çağdaş dünya ile bütünleşmeye hazır, laik, bilim ve akıl egemen dünya görüşüne ağırlıkla sahip,
  • Çağdaş ve ilerici olmasına rağmen geleneklerine sahibi yet açısından en muhafazakar olanı,
  • Göreceli olarak irticai unsurların en az faaliyet gösterme imkanı bulabildiği kuvvet olmasına rağmen en az hoşgörü gösterilen kuvvet olması,
  • Özellikle Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Oramiral Güven ERKAYA nedeniyle 28 Şubatın mimarı olduğu algısı,
  • Uzunca bir süredir devam eden ve Milli Gemi Projesi ile doruk noktaya ulaşan bağımsız ulusal silahlanma politikası,
  • Karadeniz’in güvenliğinin, buraya sahildar ülkelerin sorumluluğunda kalması gerektiğini gösteren girişimleri,
  • Montrö konusunda taviz vermez tutumu,
  • Hayati çıkarlarımızın olduğu karasuları ve kıta sahanlığı konularında ısrarlı ve tek ses veren yaklaşımları,
  • Ege’de egemenliği antlaşmalarla devredilmemiş ada ve adacıklar konusu ile hukuki olarak, daha önce hakkaniyete uygun olmayan şekilde ülkemiz aleyhine oluşturulan mevcut durumu değiştirme çabaları,
  • Özellikle Akdeniz’de ülkemizin deniz yetki alanları konusundaki girişim ve çabaları,
  • 1571 tarihindeki İnebahtı bozgunundan sonra gerek kuvvet yapısı gerekse personel eğitimi olarak gelinen, fakat dostlar için güven düşmanlar için biraz ürküntü veren, en üst seviye,
  • Her türlü soruna ve olaya ulusal yaklaşımlar gösteren üstün nitelikli, yurtsever subay ve astsubay personeli. (Buna içerideki köstebekler, satılmışlar, ikbal ve makam uğruna yüreksiz ve enerjisiz davrananlar ile emekli olduktan sonra mütevazi ve saltanatsız bir yaşama talip olmayanlar, dahil değildir.)

İşte bu özellikleri nedeniyle bir numaralı hedeftir.

Yine göreceli olarak, Türk Deniz Kuvvetlerinin sayıca azlığı, başlangıç için daha kolay hedef olabileceği algısını yaratmıştır. Halbuki sorun, ateş taksimidir. Yani; eldeki silahlarla veya elinizdeki imkan ve kabiliyetlerle yok etmeyi planladığınız (Deniz, Kara, Hava Kuvvetleri ve Jandarma ve Sahil Güvenlik) hedeflere öncelik sırası üzerinden saldırmaktır. Sıra, diğerlerine de gelecektir. Tabii ki esas hedef; Türk Silahlı Kuvvetleridir.

Ayrıca; Türk Silahlı Kuvvetleri içinde, Kara Kuvvetlerinin sayıca fazlalığı gerekçesi ile yönetimsel olarak hakim durumda olması ve kuvvetler arasında her ülke silahlı kuvvetlerinde gözlemlediğimiz rekabet, düşman tarafta Deniz Kuvvetleri üzerine geliştirilecek ilk saldırıların yeterince karşı reaksiyon doğurmayacağı değerlendirmesi ile Türk Deniz Kuvvetlerini bir numaralı hedef yapmıştır.

Gerçekte de Deniz Kuvvetleri Personeline yapılan ilk saldırılarda ne yazık ki; “Bunlar hep sizden çıkıyor” denmesine ve “Denizcilerin disiplin anlayışlarının farklı olması nedeniyle oluştuğu” yorumlarının yapılmasına neden olmuştur.

Sözlerimi denizcilerin akıl, bilim, teknoloji ve çağdaşlığı, nasıl muhafazakarlıkla beraber kullandıklarını anlatarak bitirmek istiyorum.

  • Denizciler, geleneklerine çok bağlıdırlar. Kıyafetlerini hiç değiştirmezler, değiştirilmesini istemezler. Bahriye kıyafeti çok az farkla, Osmanlı’da da böyleydi.
  • Kullandıkları bir gemici dili vardır, 2000 yıllık bir birikim sonucunda Akdeniz çevresinde yaşayan dillerin harman olması ile meydana gelmiştir. Hala öğrenirler, öğretirler ve kullanırlar.
  • Bundan 500 yıl önce de Türk Denizcisi gemisinin direğinin tepesine Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim koyardı, hala konmaktadır.
  • Barbaros bundan tam 466 yıl önce Fransa’nın Toulon Limanı’ndan hareket ederken; “Bismillah Vira” komutu ile kalkmıştı, ben de 1997 yılında, tatbikat için gemi komutanı olarak bulunduğum Toulon Limanı’ndan; “Bismillah Vira” komutu ile kalkıp, ileri harekete geçmiştim.

Çağdaş, demokrat, laik, sosyal bir hukuk devleti olma rotasında bismillah makineler tam yol ileri direktifi ile ülkemizi ileri harekete geçirecek bir başbakana sahip olmak dileklerimle,

Allah selamet versin,

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...