1768’de başlayan Osmanlı-Rus savaşı devam etmektedir. Ruslar güneye Akdeniz sularına inmek, Osmanlı Devletini parçalayarak bölmek, Ortodoks dayanışması içinde bulundukları ve Osmanlı tebaası olan Yunanlılar arasında isyan çıkartarak Rusya yanlısı bir Yunan Devleti kurmak istiyorlardı.

Bu maksatla Rus Çariçesi 2’inci Katherina Temmuz 1769’da başında Kont Aleksey Grigoryeviç Orlov ve Amiral Grigory Spiridov olan Rus Donanmasını Baltık Denizinden Akdeniz’e göndermiştir.

Osmanlıda ise tam olarak gaflet ve dalalet hakimdir. Osmanlı Donanmasında hesap, hendese, akıl ve bilim egemen değildir. Baltık’tan gelen küffara karşı Allah’ın bizi muzaffer kılması, onları felaketlere gark etmesi beklenmektedir. Ama İlahi Gücün dünyevi işlere karışmadığı, insanlar arasındaki itiş kakışa, savaşlara, çıkar çekişmelerine taraf olmadığı bilinmemektedir.

Bunun tabi sonucu olarak Osmanlı’da liyakatin zerre kadar önemi yoktur. Çeşme felaketinden sadece 3 ay önce Mandalzade Hüsamettin Paşa Derya Kaptanlığına (Donanma Komutanı) getirilir. Paşa yetkin ve denizde yetişmiş bir komutan değildir.

Rus Donanmasına komuta eden Amiral Grigory Spiridov ise bahriye kariyerine 1723’de başlamış ve 1762’de amiralliğe terfi etmiştir. Amiral Spiridov Çeşme’ye 40 yılı aşkın bir süre denizlerde kazandığı tecrübesi ile birlikte gelmiştir.

Bir tarafta deneyim, liyakat, alın teri, akıl ve bilim, diğer tarafta ise İlahi Güçten yardım beklentisi, sizce kim kazanır?

Sonuç kolayca tahmin edebileceğiniz gibi oldu. Ruslardan sıkı bir dayak yedik. Çeşme önlerine gelen Rus Donanması 6-7 Temmuz 1770’de donanmamızı yaktı ve tamamen yok etti. Söylemesi biraz zor ve utanç verici ama aylardır Mora yarımadası çevresinde ve Ege’de faaliyet gösteren Rus Donanması ile denize çıkıp savaşma cesareti bile gösterilemedi. Bugün dahi Yunanlıların, o gün Rus Donanmasının Mora’ya asker çıkararak başlattığı ve adına tarihte “Orlov isyanı” denen Osmanlı’ya karşı yapılan bu kalkışmayı “Yunan bağımsızlık savaşının çekirdeği” olarak kabul ettiklerini biliyor musunuz?

Çeşme baskınından canını zor kurtaran ve baskın öncesi denize çıkarak savaşalım teklifini Hüsamettin Paşaya kabul ettiremeyen Cezayirli Hasan Paşa (Cezayirli adı, orada beylerbeyi olmasından kaynaklanmakta olup Kafkas Türküdür.) özellikle savaş sonrası Rusların Limni Adası kuşatmasına karşı gösterdiği başarıdan ötürü Kaptan-ı derya olarak atanır.

Cezayirli deneyimli bir denizci olup artık bu kafayla batıya karşı başarılı olunamayacağını yaşayarak görmüştür. Devrin padişahı III. Mustafa’ya gider ve onu Osmanlı Donanması için batı standartlarında subay, kalyon kaptanı ve amiral yetiştirecek bir okulun kurulması konusunda ikna eder.

Sonunda ferman çıkar ve Mühendishane-i Bahri-i Hümayun (Hükümdarlık Bahriye Mühendishanesi) bugünkü adıyla Deniz Harp Okulu 1773 yılında Kasımpaşa’da tersanenin içinde kurulur. Okulun kuruluşunda batıdan yabancı uzmanlarda getirtilir. Bunlardan bir tanesi Macar asıllı Fransız Baron de Tott’dur.

Biliyorsunuz denizci için geometri (Hendese), topunu düşmana karşı isabetli olarak kullanabilmek ve denizler üzerinde doğru seyredebilmek   (Navigasyon) için çok önemlidir. Bu yüzden okulun adına hendese yapılan veya öğretilen yer anlamında mühendishane denmiştir. Bu nedenle olsa gerek Baron de Tott eğitime başlamadan önce zamanın aksakallı kalyon kaptanlarını ve kelli felli paşalarını seviye tespit sınavına alır ve basit bir hendese suali sorar “Bir üçgenin iç açılar toplamı kaç derecedir?” Aldığı en başarılı cevap “Üçgenine göre değişir.” olur.

İşte buradan başlanır eğitim ve öğretime. Zaman içinde gelişir ve bugünkü seviyesine ulaşır. Okul 1838’de Heybeliada’ya ve 1985’de Tuzla’da ki modern yerleşkesine taşınır. Deniz Harp Okulu yalnız Türkiye’nin en eski harp okulu ve çağdaş anlamda en eski üniversitesi değil, bu topraklarda aklı ve bilimi egemen kılma mücadelesinin ilk ve en önemli kilometre taşıdır. Şu anda sürdürülen “Onu nasıl ortaçağ karanlığının medresesi haline getiririz” savaşımıdır.

Her yıl 18 Kasımlarda olduğu gibi bugünde Deniz Harp Okulu’nun 238’inci kuruluş yıldönümü eski mezunların katılımı ile kutlanacaktır. Geleneklere uygun olarak bugünün yemek listesi dalyan köfte, iç pilav, barbunya pilaki ve samsa tatlısıdır.

Ülkemiz uçurumdan aşağıya yuvarlanırken, ülkemizin çıkarına olmayan savaş çığırtkanlığı yapılırken, emperyalizmin taşeronu bir yönetim işbaşındayken, hukuk ayaklar altındayken, uydurma belgelerle yurtseverler, kahraman askerler ve denizciler zindandayken, tutsak denizci aileleri protesto edin gitmeyin çağrıları yaparken, hiçbir şey yokmuş gibi davranarak kutlama yapmak ve samsanın tadına varmak sanırım zor olacak.

Fakat şunun da bilinmesi lazımdır; Bunların anladığı dil güçtür. Bu nedenle ABD’yi kıble edip, secde etmektedirler. Bu bilinçle birbirine düşmemek, her anlaşmazlığı ayrışmaya dönüştürmemek ve dayanışma içinde olmak gerekir. Akıllı ve öğretimli insanlar arasında biat kültürü olmadığı açıktır ama özveri denende bir şey vardır.

Deniz Harp Okulunun 238’inci kuruluş yıldönümü kutlu olsun.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...