Geçtiğimiz hafta Siyasi Dürüstlük Hareketi Derneği’nin davetlisi olarak 2 günlüğüne Bursa’daydım. Çarşamba günü Ördekli Kültür Merkezi’nde “Siyasi Etik ve Türk Siyasal Hayatı“ konulu bir konferans verdim, ertesi günü şehirde tarihi ve kültürel bir tur yaptım.

Konferansı sosyal medyadan duyan bir dostum beni aradı “Türker, sanırım en kolay konuşman bu olacak” dedi. Kendisine nedenini sorduğumda “İktidara bak, Meclis’te bulunan temsilcilerimize bak, onlar neler yapıyor anlat, işte sana etik olmayan davranışlar” diyerek ve gülerek konuşmasını sürdürdü.

Ne yazık ki, ülkemizde siyaset ekonomik olarak geçmişinin hesabını veremeyenlerin, niteliksiz, birikimsiz, bilgisiz, deneyimsiz ve dürüstlükten yeterince nasibini alamamış insanların uğraşısı ve rant elde etme yeri haline gelmiş durumda. Tabi ki, bu sınıflandırmaya girmeyen siyasetçilerimiz var ama çok çok azınlıkta. Kötüler köşe başlarını tutmuş iyilerin bu alana girmesini engelliyorlar. Siyasetimiz temiz ve dürüst olsaydı eğer, beni Bursa’ya davet eden “Siyasi Dürüstlük Hareketi ” gibi bir derneğe ihtiyaç olur muydu?

50 Sterlini aşamaz

2000-2003 tarihleri arasında Londra’da Silahlı Kuvvetler ve Deniz Askeri Ataşesi olarak ülkemi temsil ederken, 2003 yılı için Naval Attaches Association (Deniz Ataşeleri Birliği) Sekreteri görevine seçilmiştim. Sekreterliğim sırasında icra ettiğimiz sosyal faaliyetlerde bize her türlü desteği veren zamanın İngiltere Genelkurmay Başkanı Oramiral Michael Boyce’a emekli olurken Deniz Ataşeleri Birliği olarak armağan vermek istedik. Karşımıza verilecek hediyenin 50 Sterlini aşmaması sınırı çıktı. Hatta bunu fatura ile ispat etmek zorundaydık.

Peki, bizim ülkemizde durum ne? Bakanlar alenen rüşvet alıyor tık yok! Bir bakana 700 bin lira değerinde saat hediye ediliyor hala mecliste, hala yargılanmıyor. Çünkü hırsızlık ve yolsuzluk yöneticilerimiz için artık çok normal şeyler.

Konferans için Ördekli Kültür Merkezi’ne girerken telefonum çaldı hattın öbür tarafında CHP eski Milletvekili Kemal Anadol, Anayasa Mahkemesi’nin Balyoz hakkında verdiği kararın müjdesini büyük mutluluk içinde veridi. Kendisine buradan da teşekkür ediyorum.

Evet, ama yetmez

Ben de konferansıma sevinç ve mutluk içinde bu konuyla başladım. Anayasa Mahkemesi’nin kararı beni için evetti ama yetmezdi. Çünkü esas kumpas ülkemize, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kurulmuştu. Bu kumpası kurabilmek, ülkemizi dönüştürebilmek, kırmızıçizgilerini silebilmek, Suriye’ye terör ihraç edebilmek, açılımlar denen hainlikleri yapabilmek için askerlerimizi, siyasetçilerimizi, bilim insanlarımızı ve gazetecilerimizi zindanlara atmışlardı.

Şimdi bu yurtseverlerin bırakılıyor olası demek kumpasın çözüldüğü anlamına gelmez. Kaybolan yıların, yitirilen yaşamların, yok olan kariyerlerin, Murat Özenalp’in, Ali Tatar’ın ve daha nice canların hesabı verilmeyecek mi? Ya bu kumpasın içinde silahşorları olarak görev yapan savcısı, hakimi ve polisleri ne olacak. Bunlar yargılanmayacak mı? Ya Türk Silahlı Kuvvetleri içinde hala göreve devam eden F Tipi Örgütün köstebekleri? Ya bu kumpasın arkasında duran ve tetikçilik yapan siyasetçiler ve medya insancıkları ne olacak? Bunlar sigaya çekilmeyecek mi? Ellerine kelepçe takılmayacak mı? Bunlar olmadan sular asla durulmaz ve bu defter kapanmaz! Mücadele esas şimdi başlıyor!

Beddua ettim

Konferansın ertesi günü dernek başkanı Prof. Dr. Hasan Ertürk ve dernek üyesi Günay Kuzucu bana Bursa’da tarihi ve kültürel bir tur yaptırdılar. Gerek başarılı organizasyon gerekse harika tur için kendilerine müteşekkirim.

Tur sırasında Bursa’da bulunan birçok Osmanlı eserini gezdik. Ulu Camii, Yeşil Camii ve Yeşil Türbe bunların arasındaydı. Buralarda ibadet ettim, dua ettim ve beddualar ettim. Kumpas nedeniyle yaşamını kaybedenler için Allah’tan rahmet diledim. Kumpasçılar için beddua ettim ve Allah’tan onları helak etmesini istedim.

Bilim egemen kafalı ve ilahi mesajı doğru anlamış biri olarak Allah’ıma sözde verdim. Ettiğim duaların ve bedduaların arkasını bilgimle, enerjimle ve mücadelemle dolduracağıma dair!

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...