Haziran ayının son haftası İngiltere’de faaliyet gösteren Anadolu Kültür Merkezi’nin davetlisi olarak Londra’daydım. Burada bulunduğum süre içerisinde radyo programı, konferans, sosyal dayanışma yemeği ve toplantılar gibi bir dizi etkinliklere katıldım. Geçen yılda yine bu şehirde Genç Türkler Kulübü’nün organize ettiği başka bir faaliyete katılmıştım.

Bu kent yaklaşık 2000 yıl önce MÖ 43’de Roma İmparatorluğu’nun Britanya’yı işgali sonrasında Romalılar tarafından Londinium ismi ile kurulmuştur. Bugün 15 milyon nüfusu ile dünyanın en önemli iş ve finans merkezlerinden biridir. Londra ülkemizde İngiltere olarak bilinen ve söylenen esasen İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan müteşekkil Birleşik Krallık ( United Kingdom ) adlı ülkenin başkentidir.

Doğa ile iç içe olan ve geniş yeşil alanlara sahip bir kenttir. 143 kayıtlı park ve bahçesi vardır. Bazılarında ceylanları görmek, ata binmek birçoğunda ise sincapları elinizle beslemek mümkündür. Günümüzde 13 hatlı ve 274 istasyonlu olan metrosu ( London Underground )1863’de hizmete açılmıştır. 0 derece boylamının geçtiği Greenwich şehrin güneydoğusunda bir semttir.

Dünyanın en yoğun hava trafiği buradadır.
Şehirde 5 havaalanı mevcut olup bunlardan en büyüğü olan Heathrow’un 5 terminali vardır. Londra aynı zamanda tiyatrolar, müzikaller, müzayedeler, sanat ve müzeler şehridir. 2011 rakamlarıyla kente gelen yıllık turist sayısı 20 milyondur. Şehrin ortasından geçen Thames nehri ayrı bir güzellik katmaktadır.

Bu şehre ilk defa 1992 yılında geldim. Daha sonra aralıklarla tekrar görmek imkanını elde ettiğim gibi 3 yılda sürekli yaşamak durumunda kaldım. Bu gidişimde fırsattan istifade ile Londra’yı tekrar gezmek ve gözlemlemek şansını yakaladım. Size şunu kesin ifade edebilirim Londra hiç değişmiyor hatta yeşil alanları artarak daha da güzelleşiyor.

Ya bizim dünyanın en güzel kenti İstanbul ne durumda? Ne yazık ki özellikle AKP’nin elinde her geçen gün daha yaşanılmaz oluyor ve çirkinleşiyor. Çünkü Londra’da veya İngiltere’de hiç kimse kafasına göre bu tepeye kilise dikeceğim, şu meydandaki heykeli yıkacağım demez, diyemez ve buna sistem müsaade etmez. İngiltere’de çarpık yapılaşmaya, yeşil alanların yok edilip AVM yapılmasına, şehrin siluetinin bozulmasına ve ucubelerin inşasına asla müsaade edilmez.

Burada dolaşırken nazik tavırları, düzgün kılık kıyafeti ve güler yüzlü davranışları ile dikkati çeken İngiliz Polisini görünce aklıma geldi. Diğer şehirlerimizi anımsamıyorum ama İstanbul Polisi şapka veya kep takmıyor dikkatinizi çekti mi? Şapka üniformanın mütemmim cüzü ( ayrılmaz parçası ) olarak onun tamamlayıcısıdır. Şapkasız asker veya polis kıyafeti düşünülemez. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Çok yakın zamanda gittiğim, İsviçre’de, Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da Rusya’da, Lübnan’da, Suriye’de, İran’da da böyleydi. Araştırdım ABD, Japonya ve Çin’de de böyle. Kenya ve Uganda’da durum nasıl henüz bakamadım. Yoksa polisimizin kafasına başka bir şey takacaksınız da onun için mi şapkayı çıkardınız?

İngiliz kraliyet ailesinin yaşadığı Buckingham sarayının önünden geçerken gördüklerim aklıma başka bir şey daha getirdi. Sarayın önünde nöbet bekleyen askerler. İngiltere’de tüm sarayları askerler korur. Şatafatlı kıyafetleri, özel yürüyüşleri ve nöbet devir/teslim törenleri ile turistlerin ve halkın ilgi kaynağıdır. Ya ülkemizde! Biliyorsunuz askere ve ulusal değerlerimize düşmanca yaklaşan AKP yaptığı değişiklikle bu görevi polise vermiştir. Komşumuz Yunanistan dahil bütün dünyada bu görev askerler tarafından yerine getirilir.

ABD’nin dünyadaki tüm Büyükelçiliklerini polisin değil de Amerikan Deniz Piyadesinin koruduğunu biliyor musunuz?

Londra’nın en albenili meydanlarını süsleyen heykellerin ve anıtların saltanat mensuplarına ait değil de askerlere ve kahramanlara ait olduğunu biliyor musunuz? Bunlardan bir tanesi ve belki de en ünlüsü Trafalgar meydanını süsleyen Amiral Nelson anıtıdır. Üzerindeki 5,5 metrelik heykelle birlikte 51 metre olan sütun şeklindeki anıt 1843’de tamamlanmıştır.

İngiliz Amirali Horatio Nelson ( 1758-1805 ) halk tarafından çok sevilen bir kahramandır. Çünkü İspanyol ve Fransız Donanmalarının birleşerek İngiltere’yi istila edebilecek bir güç oluşturmasını önlemek üzere önce Toulon ( Fransa’nın Akdeniz limanı ) daha sonra Kadiz ( İspanya’nın Atlantik Okyanusu limanı ) limanlarını abluka etmiştir. Daha sonra Cebelitarık Boğazı yaklaşma sularında Trafalgar burnu açıklarında komuta ettiği İngiliz Donanması ile birleşik İspanyol-Fransız Donanmasını 1805’de yenmiş ve savaşın sonunda yaşamını kaybetmiştir.

Diğeri Mareşal Arthur Wellesley ( 1769-1852 ) anısına yapılan Wellington anıtıdır. Çünkü Mareşal Wellesley ( 1st Duke of Wellington ) komutasındaki İngiliz ve Prusya birleşik ordusu Napolyon komutasındaki Fransız ordusunu 1815’de Waterloo’da yenmiştir. Bu Napolyon Bonapart’ın son savaşı olmuştur.

İngiltere bu iki kahraman evladına neler borçlu olduğunu iyi bilmektedir. Hatta İngiliz Meclisi ( The Houses of Parliament ) girişinde koridorun her iki tarafında Trafalgar ve Wateloo savaşları devasa ölçülerde resmedilmiştir. Sanki askeri müzeye giriş yapıyorsunuz.

HMS Belfast II. Dünya Savaşına katılmış eski bir harp gemisidir. Savaş sırasında ülkesi için büyük yararlılıklar göstermiştir. Şu anda Thames nehri üzerinde iskeleye bağlı olarak müze gemi haline getirilmiştir. Londra’da bulunun tüm ilkokul öğrencileri mutlaka bu gemiye getirilir, gezdirilir ve öğrendikleri ile ilgili kendilerine ödev verilir.

Çünkü İngiltere’de hiç kimse solcusuyla, sağcısıyla ve liberali ile kahramanlarına, askerlerine ve ulusal değerlerine düşman değildir.

Cuma günü kaldığımız yerden Londra izlenimlerimize ve gözlemlerimize devam edeceğiz.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...