Bu köşe yazımı size İstanbul-Stuttgart arasında intikalde iken 10 bin metre yükseklikte uçan THY uçağında dizimin üstüne koyduğum bilgisayarımda yazdım.

Almanya’ya seyahatimin nedeni, ikisi Frankfurt’ta diğer ikisi ise Karlsruhe ve Stuttgart şehirlerinde katılacağım konferanslardır. Bu konferanslarda Suriye’de yaşananları, Ukrayna krizinin nedenlerini, bunların Türkiye’ye etkilerini ve halen ülkemizde neler yaşadığımızı dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım.

Türkiye’nin etrafı adeta yangın yerine döndü. Suriye, Kuzey Irak, İran, Güney Doğumuzdaki gelişmeler derken bir de başımıza kuzeyden Ukrayna sorunu çıktı. Ukrayna krizi yalnız bölgemizi değil tırmandığı taktirde tüm yer küremizi etkileyebilecek çapta bir olay. Çünkü Ukrayna Rusya’nın yaşam alanı içindedir ve onu kaybetmemek için her şeyi göze alabilir.

Ukrayna’da meydana gelen olaylar bu ülkenin iç dinamiklerinin ortaya koyduğu gelişmelerin bir sonucu da değildir. Batı ( ABD ve AB ) Ukrayna’yı AB ve NATO’ya almak ve Rusya’dan koparmak için çok tehlikeli bir oyunu sahneye koymuş ve bu maksatla hükümet darbesi yapmıştır. Bu darbe daha önce 2004’de vizyona konan ve ama sonunda başarısız olan Turuncu Devrim’in yinelenmesinden ibarettir.

Saldırgan ve operasyonel stratejiler

ABD bu operasyonla bir taraftan küresel planlarının peşinde koşarken diğer taraftan da Ortadoğu’da aşmakta zorlandığı Suriye defansının arkasındaki esas gücü evinde vurarak ve oyunu onun kalesi önüne yıkarak çok ciddi bir hamle yapmıştır. ABD’nin Ukrayna atağı, Rusya’ya karşı sürdürdüğü kuşatmayı daraltmaya, hareket serbestisini kısıtlamaya, Suriye inisiyatifini elinden alamaya ve onu can evinden tehdit ederek savunmaya itmeye yöneliktir.

Gerek Suriye’de gerekse Ukrayna’da olanlar aynı küresel planın parçalarıdır. Birbirlerinden ayrı ve eşgüdümsüz olduğunu düşünmek saflık olur. Küresel planın sahibi ise ABD’dir.

ABD tek kutuplu dünya düzenini, küresel liderliğini, askeri üstünlüğünü sonsuza kadar sürdürmek istemekte ve yer kürenin hiçbir bölgesinde hegemonyasına karşı direnen güç istememektedir. Bu hedef saldırgan ve operasyonel stratejileri gerektirir. Ukrayna ve Suriye’de yaşananlar bu stratejinin normal sonuçlarıdır.

İki gün önce Avrupa Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile Estonya Dışişleri Bakanı Urmas Paet’in medyaya sızdırılan telefon konuşmasını dinledim. Olaylar sırasında Kiev’i ziyaret eden Paet’in gözlemlerine dayanarak Ashton’a verdiği raporda; Halkın darbeyi yapan muhalif liderlere güvenmediği, eylemcilerin ve güvenlik güçlerinin üzerine ateş eden keskin nişancıların aynı insanlar olduğu ve paraya ihtiyaç duyulduğu vurgulanıyor.

Arkasındaki irade aynı!

Ukrayna’daki olaylar sırasında bugüne kadar 94 kişi yaşamını kaybetti ve 900 kişi yaralandı. Telefon görüşmesinden öğreniyoruz ki, eylemcileri de, güvenlik güçlerini de öldüren aynı el ve aynı irade. Belli ki, karşılıklı ölümler olsun, olaylar tırmanarak kontrolden çıksın ve darbenin koşulları yaratılsın istenmiş. Biz bu filimi 1980 öncesinde gördük ve deneyimimiz var. Bir sağdan bir soldan ölümler ve bombalamalar ama arkasındaki irade aynı. Amaç “Bizim oğlanların” darbe yapmasını sağlayacak elverişli koşulları yaratmak. Bu iş 34 sene önce Türkiye’de başarıldı. 2014 itibarıyla Ukrayna’da da şimdilik kaydıyla!

Rusya karşı ataklara başladı bile! Ukrayna’nın doğusunda Ruslar duruma hakim. Kırım Parlamentosu Rusya’ya katılama kararı aldı. Rusya bu ilk adımları ile Ukrayna’ya pabucun pahalı olduğunu, AB ve ABD’ye ise bu konuda kararlı olduğunu yarattıkları fiili durumu kabullenmeyeceğini ve tırmandıracağını göstermeye çalışıyor.

Bu durum ülkemizi çok yakından ilgilendiriyor. Emperyalist planların taşeronluğuna soyunmak altından kalkılamayacak şekilde zararlar görmemize neden olur. Karadeniz’in güvenliği, bölgenin tekrar istikrara kavuşması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin titizlikle uygulanması, Rusları endişelendirecek adımların atılmaması ve Kırım bölgesinde (Yüzde 60 Rus, yüzde 40 Ukraynalı, yüzde 15 Tatar) yaşayan Tatar Türklerinin geleceğini riske etmemek ve Ruslarla diyalog içinde olmak bizim için hayati öneme sahip.

Ruslar bölgede bizle beraber yaşıyorlar, komşumuz ve para kazandığımız ticari ortağımız. Kullandığımız doğal gazın yüzde 55’ni petrolün yüzde 12’sini onlardan alıyoruz. Yıllık gelen Rus turist sayısı 4,5 milyon. Rusya’ya müteahhitlik hizmeti veriyor, ihracat yapıyor döviz kazanıyoruz. Ticari hacmimiz 50 milyar doları geçiyor ve 2020’ye kadar 100 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Yaklaşık 100 bin Türk-Rus karma evliliği var. Bunlar biline!

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...