Geçtiğimiz hafta sonu, Bursa bölgesindeydik. Cumartesi günü Bursa’nın Keles ilçesinde, Milli Merkez’in açılışı dolayısı ile düzenlenen panele katıldık. Panel sonrası isteğim üzerine, Keles’e bağlı Kıranışıklar köyünü ziyaret ettik ve köy kahvesinde kısa bir konuşma yaptım. Geceyi Çekirge’de bulunan bir otelde geçirdikten sonra, Pazar günü Bursa-Nilüfer’de Memleket Sevdalıları Derneği’nin düzenlediği sabah kahvaltısına iştirak ettik ve sonrasında çok canlı bir kitle ile söyleşide bulunduk ve gece İstanbul’a döndük.

Hafta sonu benim için her bakımdan çok verimli, öğretici ve keyif verici geçti. Bugün müsaade ederseniz, sizinle bu anılarımı, öğrendiklerimi ve deneyimlerimi paylaşacağım.

Keles, Bursa ilinin, şehir merkezine 61 km. uzaklıktaki bir ilçesi. İlçe, Uludağ üzerinde olup denizden yüksekliği ortalama 1100 metre. 1 belediye ve 36 köyden oluşan ilçenin nüfusu, yaklaşık 15 bin. Keles geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlamakta; ihraç edilen kirazı ve çileği çok meşhur.

Orta Asya kökenli!

Bölge insanı, 13.Yüzyılın başında bölgeye yerleşen Türkmen Yörükler. Neredeyse bu insanlar 700 yılı aşkın süredir bu bölgede yaşıyorlar. Keles adının nereden geldiğini sordum sohbet ettiklerime. Herkes, Orta Asya kökenli olduğunu biliyor.

Özbekistan-Kazakistan sınırındaki Karadağ’dan doğan Keles Nehri; 214 km. uzunluğunda olup Sir Derya Irmağı’nın bir kolu. Keles adını taşıyan yerleşim bölgesi ise; Özbekistan’ın Kuzey Taşkent Vilayetinin merkez kazası durumundadır. Göç ettikleri yeni yerlere eski yaşadıkları yer adlarını vermek, göçmenlerin ortak davranışı. İşte bu nedenle, bu doğa harikası bu yerleşim yerinin adı Keles!

İliklerine kadar Türkmen ve Oğuz olan Keles’te, Milli Merkez’in kuruluşu için düzenlenen ve çok başarılı geçen panelden sonra, vakit geç olmasına ve havanın kararmak üzere olmasına rağmen Kıranışıklar köyüne gitmek istedim. Sağ olsunlar, kırmadılar bir otobüs dolusu insan beraberce köyün yolunu tuttuk.

Affet bizi

Kıranışıklar köyüne gitmek istememin nedeni, orada temsili mezarının olduğunu duyduğum Nazım Hikmet’ti. Siyasi görüşlerine katılırsınız veya katılmazsınız hiç önemli değil. Ama Nazım Hikmet; Türkçenin ve Türkiye’nin en büyük ozanıydı. Ben, onun şiirlerine gençlik yıllarımdan beri tutkundum.

Nazım Hikmet’e büyük haksızlıklar yapılmıştı. Emperyalist işbirlikçilerin operasyonu ile zindanlara atılan 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ “Suçlamalara Karşı Gerçekler” kitabında Nazım Hikmet’e “Affet bizi” diye sesleniyor.

İş işten geçmeden!

Görevdeyken, yani iş işten geçmeden Nazım Hikmet’e yetkilerimiz, gücümüz ve inisiyatifimiz paralelinde itibarını ve gerçek değerini vermeye çalışmıştık. Rahleyi tedrisatından geçtiği Deniz Harp Okulu’nun müzesinde kendisine yer, dergisinde yaşamının anlatılmasına imkan verdik, üst düzey devlet protokolünün uygulandığı mezuniyet törenlerini onun şiirleri ile süsledik. İstifa edip mesleğimizden ayrıldıktan sonra da Nazım Hikmet’in Moskova’da Novodeviçye mezarlığında ziyaretine gittik.

Novodeviçye mezarlığında, Nazım Hikmet’e çok itibarlı bir yer verilmiş. Rusya eski Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in mezarı ile arasında 10 metre yok. Ruslara teşekkür ederiz ama, Nazım’ın vasiyeti bu değil.

Nazım Hikmet 27 Nisan 1953’de “Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, Öyle gibi de görünüyor, Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni, Ve de uyarına gelirse, Tepemde bir de çınar olursa, Taş maş da istemez hani…” diyerek, dizelerinde gömülmek istediği yeri vasiyet eder.

Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman!

Köyün girişinde, köylülerle birlikte çalışır olarak bulduk Muhtar Ali Işık’ı! Geleceğimizi bilmiyordu, gelişimiz sürprizdi onun için. Anlattık nedenini, güler yüzle karşıladı bizi. Çalışmaktan ötürü eli nasırlı, kara yağız, enine ve boyuna bir delikanlıydı Muhtar Ali! Sanrım, Ertuğrul Gazi’nin küçük oğlu Osman da bunun gibi bir şeydi!

Her şey dede Ahmet Atak’ın işlemediği bir cinayet yüzünden, Bursa Cezaevi’ne kapatılması ile başlar. İki buçuk yıl süren yargılama sonucunda; suçsuz olduğu anlaşılır ve 1945’te serbest kalır. Ama Ahmet Atak içeride Nazım Hikmet ile tanışma onuruna erişmiştir. Serbest kalınca, 3 yaşındaki oğlunun adını Nazım olarak değiştirir. İşte o Nazım, Muhtar Ali’nin dayısı, Ahmet Atak da ana tarafından dedesidir.

Muhtar Ali, 2 yıl önce Kıranışıklar köy mezarlığında vasiyetine uygun olarak, Nazım Hikmet’in mezar yerini hazırlamış. Nazım’ın vasiyetine uygun olarak çınarı da dikmiş. Ayrıca kitabesini de hazırlayıp, Moskova’daki mezardan toprak bile getirtilmiş. Şimdi vasiyetin yerine getirilmesi bekleniyor.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...