Ülkemizin ne hale geldiğini veya getirildiğini sanırım yakından izliyorsunuzdur. Başbakana çok yakın olduğu bilinen MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner, eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş geçen hafta KCK soruşturması kapsamında ‘’ şüpheli ‘’ olarak ifadeye çağrıldı.

Bunun üzerine iktidar harekete geçti. Öncelikle savcı görevden alındı, arkasından Hakan Fidan’ı kurtarmak için kişiye özel bir yasa teklifi TBMM Başkanlığına verildi. Yasa ile MİT mensupları ve Başbakan tarafından görevlendirilenler hakkında yapılacak soruşturmalar için Başbakan’dan izin alma şartı getirilecekmiş. İnanın bu gelişmeler ancak muz cumhuriyetlerinde olur.

Basın bunu iktidar ve cemaat kavgası olarak veriyor. Cemaatin lideri kapalı olarak, Türkiye’de ki borazanları ise açık olarak Başbakan’a tehdit yağdırıyorlar. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç gelişmeler için ‘’ aklıma izah edemiyorum ‘’ diye açıklama yapıyor. Eğer müsaade ederse bu izahı yüce Türk Ulusunun öğrenebileceği şekilde buradan ben yapmak isterim.

Yurtsever siyasetçiler, aydınlar, bilim insanları, askerler ve hatta eski Genel Kurmay Başkanı için gösterilmeyen hassasiyet ve duyarlılık MİT Müsteşarı için gösterilmiştir. Halbuki Müsteşar için de hukukun işlemesi ve adaletin tecellisi beklenebilirdi. Demek ki işleyen hukuk ve adalet yoktur ki, reaksiyon gösterilme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Yani karşı devrimin Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlarına evet, fakat iktidarın paylaşımı mücadelesi için yapılan operasyonlara hayır.

Doğrudur bu bir cemaat iktidar çatışmasıdır ama onunda ötesindedir. ABD epeyce bir süredir Tayyip Erdoğan’ı bir başkası ile değiştirmek istemektedir. Çünkü kullanıyor dahi olsalar onu tahmin edilemez ve öngörülemez ( unpredictable ) olarak değerlendirmektedirler. Onlar için uygun aday şimdilik Abdullah Gül’dür. Cumhurbaşkanı Gül’ün ABD’nin stratejik müttefiki İngiltere’de Kraliçe tarafından geçen yıl Kasım’da şatafatlı bir şekilde ağırlanması bu amacın tesisi yolunda atılan adımlardan sadece bir tanesidir.

Cemaat iktidarda daha fazla görev üstlenmek istemektedir. Buna, şu anda iktidarda bulunanlardan daha fazla hakkı olduğuna inanmaktadır. Artık korkacak bir şey kalmamış, karşı devrim beş aşağı beş yukarı tamamlanmış ve rejim değişikliği ABD’nin yardımı ile gerçekleştirilmiştir. Cemaat hakkını istemektedir ama acele etmesinin nedeni ABD’dir. Çünkü Erdoğan yönetiminde AKP hükümeti savaştan kaçmaya çalışmaktadır. Alevi yönetime sahip Suriye ile bir oldubittiyi belki halka yutturulabilirler ama İran ile bir savaşın halka kabul ettirilmesi imkansız gibidir. Çünkü yıllarca bu Sebetayistler ve Rumeliler bizi İran ile savaştıracaklar dedikten sonra bu konuma esas kendilerinin düştüğünün görülmesi, kafasını kuma gömen sıradan bir insanın bile gözünden kaçabileceği bir şey değildir. Üstelik Türk Silahlı Kuvvetleri savaşmak için isteksizdir. Arkadan yediği hançerleme operasyonları nedeniyle savaş gücünün ne durumda olduğu ise ayrı bir inceleme konusudur.

ABD, Rus ve Çin vetoları nedeniyle Birleşmiş Milletlerden Suriye için karar çıkartamamaktadır. Bu nedenle bir bahane ile Suriye’ye müdahale edebilmesi için Türkiye’nin yardımı ve savaşa aktif katılımı gerek şarttır.

ABD bu nedenle ülkesinde rehin bulundurduğu cemaat lideri ve Türkiye’de ki uzantıları vasıtası ile Başbakan Erdoğan’a operasyon başlatmıştır. Ulaşılmak istenen hedef Erdoğan’ı köşeye sıkıştırarak savaşa evet demesini sağlamak, bu başarılamaz ise onu tasfiye etmektir. Önümüzdeki günlerde bakın neler göreceksiniz. Ya da sessizlik, ateşkes ve Suriye’de savaş.

İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak MİT Müsteşarı göreve yeni başladığında ‘’ Hakan Fidan’ın İran yanlısı ve destekçisi olduğunu ‘’ öne sürmüştü. Erdoğan’a yönelik operasyona Fidan’dan başlanmasının bir anlamı olabilir mi, değerlendirmeyi size bırakıyorum.

Bilinmesi gereken önemli bir hususta bu cemaat iktidar kapışmasında kim kazanırsa kazansın kaybeden Türkiye olacaktır. Ülkemizin kazanması için tek şans vardır ikisinin de kaybetmesi.

Biliyorsunuz dilimizde sorun veya durum sanıldığı gibi değildir anlamında kullanılan ‘’ Kazın ayağı öyle değil ‘’ olarak söylenen bir deyimimiz var. Deyimin orijinali ‘’ Kazaya öyle değil ’’ şeklindedir. Kazaya ise Arapça bir kelime olup ‘’ kaziye ‘’nin çoğuludur. Anlamı; iş, konu, sorun demektir. ‘’ Kazaya öyle değil ‘’ deyimi zaman içinde ses yapımıza uygun olarak ‘’ kazın ayağı öyle değil ‘’ şeklinde değişerek dilimize yerleşmiştir.

Sevgili okurlar, olaylar, sorunlar ve konular size takdim edildiği, gösterildiği ve algılatıldığı gibi olmayabilir mutlaka sorgulayınız.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...