Yaklaşık bir haftadır Amerika’nın Kaliforniya eyaletindeyiz. Şimdiye kadar çeşitli faaliyetlerimiz yanında iki önemli etkinliğe katıldık. Bunlardan birincisi Berkeley’de yapılan panel ve diğeri Davis Üniversitesi’nde verdiğimiz konferanstı. Her iki yerde de bugün Türkiye’de yaşananları, bunların arka planlarını, nedenlerini ve yapılması gerekenleri anlatmaya çalıştık.

Bizi dinleyenler genele olarak Amerika’da yaşayan Türk toplumunun önde gelenleri, Amerika’da eğitimini devam ettiren öğrenciler, Türklere yakınlık duyan ve işbirliği içindeki bazı Amerikalılardı.

Berkeley’de yaptığımız panelde katılımcılardan biri de Galli gazeteci Gareth Jenkins idi. Galli gazeteci “ Türkiye’nin Ergenekon Soruşturması: Gerçekle Fantezi Arasında “ başlıklı raporuyla tanınan birisiydi. Ergenekon davasına çok hakim. Kendisi aynı zamanda iyi Türkçe biliyor. Jenkins örnekleriyle, belgeleriyle Ergenekon davasının tamamen yalanlarla ve üretilmiş delillerle dolu bir operasyondan ibaret olduğunu çok iyi hazırlanmış görsel bir sunu ile ispat etti dersek yanlış olmaz.

Jenkins, Ergenekon davasının arkasında savcıları ve polisi ile Gülen hareketinin olduğunu, muhaliflerini sindirmeye ve yok etmeye çalıştıklarını, öç aldıklarını, sahip oldukları medya ile karalama kampanyaları yaptıklarını belgelendirerek anlattı.

Ergenekoncu Galli

Bizde Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi operasyonel davaların hangi büyük planın parçaları olduğunu, hangi hedefin peşinde koşulduğunu ve büyük resmi neden sonuç ilişkileri içinde resmetmeye çalıştık.

Ama doğruları söyleyen, onurunu, şerefini ve ülkesini satmayan, para ve menfaat ile elde edilemeyen insanlar her zaman cemaatin hedefinde ve karalama kampanyasının merkezindedir. İşte bu nedenle Gareth Jenkins cemaatin saldırılarına hedef olmuş ve kendisine Ergenekoncu olduğu yolunda saldırılmış ve suçlama yapılmıştır. Bundan daha büyük saçmalık olur mu? Çamur et izi kalsın, bunların yaklaşımı hep budur.

Daha önceki yazılarımda da anlatmıştım. Bana da saldırıyorlar! Çünkü ipliklerini pazara çıkardığım, Pensilvanya’ya gittiğim, operasyon yaptığı öğrencilerime, meslektaşlarıma, aydınlara, siyasetçilere, gazetecilere ve yurtseverlere sahip çıktığım için. Amerikalılara benim için “ O Türkiye’nin bilinen bir komünistidir “ diye iftira ediyorlar fakat Türkiye’de ise bu sefer benim için “ Amerikan bayrakları arkasında konuşan kapitalist ve Amerikancıdır “ diye suçlama yapıyorlar. Bunlarda ilke yok, inanç yok, ahlak yok, etik değerler yok! Allahtan Amerika’da Joseph Raymond McCarty öldü ve “ McCarty Soruşturma Komisyonları “ ortadan kaldırıldı. Yoksa beni oraya da ihbar ederlerdi!

Davis Üniversitesi yerleşkesi içinde yaptığımız konferans da katılımı, canlılığı ve ilgisi ile çok başarılı geçti. Belki biraz heyecanlıydım çünkü çok elit bir topluluğa hitap ettim. Amerikan üniversitelerinde çalışan çok değerli profesörler, akademisyenler, doktora ve mastır öğrencileri vardı. Üst düzey eğitim ve öğretim almamış kimse yok gibiydi. Böyle bir topluluğa konuşurken kelimeleri bile seçerek kullanmak zorundasınız. Böyle bir dinleyici grubuna işkembe-i kübradan atamaz ve sallayamazsınız!

Fakat atma ve sallama konusunda Sayın Başbakan’ın ayrıcalığı var. Son konuşmasında yine doğru olmayan şeyleri sallamış ve atmış. Erdoğan “ Suriye’nin her gününde adeta yeni bir Kerbela yaşanıyor. Şam’da Yezid halkına ölüm yağdırıyor. Eğer şimdi susarsak yarın HZ. Hüseyin’in yüzüne nasıl bakarız! “ demiş.

Yezid için aynaya baksın

Bu söylenenlerde bir parça doğruluk kırıntısı bile yok! Külliyen gerçekler çarpıtılmış. Doğru söylememeyi Erdoğan bir yaşam tarzı haline getirmiş. Gerçekten bölgemizin ve ülkemizin Yezidini merak ediyorsa lütfen aynaya baksın.

Yezid hoşgörüsüzlüğün, dini iktidara alet etmenin, Allah ile kandırmanın, mezhepsel ayrımcılığın, mazlumları katletmenin adıdır. Yezid’in babası Muaviye’nin Hz. Muhammet’in ölümünden tam 25 yıl sonra 657 yılında Halife Ali’den iktidarı almak için yaptığı Sıffın savaşında Kur’an-ı Kerim’in sayfalarını kılıçlara taktırması ile “ Onların tvitleri varsa bizim besmelemiz var “ yaklaşımı aynıdır.

İktidarı ele geçirmek ve siyasi rakiplerini yok etmek için Yezid’in 680 yılında Kerbela’da Hz. Muhammed’in soyunu katletmesi ile Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi operasyonlarla yurtseverlerin katledilmesi arasında fark yoktur.

Bu vesile ile başta Alevi-Bektaşi, Caferi, Nusayri yurttaşlarımızın ve tüm gerçek Müslümanların bugünlerde idrak ettiğimiz Muharrem yasını ve acılarını paylaşıyorum.

10 Kasım’da Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anma törenleri için Los Angeles’te olacağım.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...