19 Mayıs kutlamaları bin bir hile ve desise ile devlet aygıtını emperyalizmin desteği ile eline geçiren AKP iktidarına rağmen gerçekten çok görkemli geçti. Hani bu bayramlar sadece protokolden ibaretti? Olmadığını halk gösterdi, hem de kendisine karşı kimyasal silah kullanan hükümete karşı!

AKP gerçekten ülkemiz için şans. Eğer olmasaydı Cumhuriyetimizin kazanımlarını ve sahip olduğumuz Milli değerlerin kıymetini bile yeterince anlayamayacaktık. Geçmişte dünyanın çeşitli ülkelerinde Ulusal bayramlara katıldım, geçtiğimiz 19 Mayıs’taki ve daha önce 29 Ekim’deki gibi halkımız tarafından iliklerine kadar hissedilerek coşku ile kutlananına hiçbir yerde rastlamadım.

AKP’ye ne kadar teşekkür etsek az olur!

Sahip olduklarımızın ama bugüne kadar yeterince fark etmediğimiz ortak değerlerimizin ve kazanımlarımızın bir bir yok edilmesi süreci bu farkındalığın oluşmasında en büyük etken. Bu nedenle AKP’ye ne kadar teşekkür etsek az olur!
Bugün size 11 Mayıs’ta Küçükköy’de yaşadıklarımı anlatmaya çalışacağım. Eski adı Yeniçeri alan Küçükköy Ayvalık’a bağlı bir köy iken 1970’de belde olmuş. Küçükköy, Kahramanlar ve İlkkurşun olmak üzere üç mahallesi var. Halk arasında Sarımsaklı olarak bilinen bölge Kahramanlar ve İlkkurşun mahalleleri.

Karadağ’dan Yeniçeri köyüne

Küçükköy’ün aynı adı taşıyan merkez mahallesinin tamamı 1912’de bugün Karadağ Cumhuriyeti ( Montenegro ) olan bölgeden gelmiş Boşnak kökenli insanlarımızdan oluşuyor. Esasında Ayvalık’ın neredeyse tamamı göçmen! Osmanlı zamanında kısmi özerkliğe sahip olan Ayvalık’ın geçmişte ezici çoğunluğu Rum olan nüfusu şimdi Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi gereğince Girit ve Midilli’den gelen Türklerden oluşuyor.

Ayvalık adeta cennetten bir köşe! Bugün de göç almaya devam ediyor. Bu sefer gelenler Anadolu’nun her köşesinden. Bu seferki göçün nedeni ise ağırlıklı olarak ekonomik.

Ayvalık’ta 12 Mayıs’ta yapılan Milli Merkez Anayasa Forumu’na konuşmacı olarak katılmak üzere davet edilmiştim. Halkın nabzını tutabilmek, daha fazla insanımız ile konuşabilmek ve iletişim kurabilmek için bölgeye bir gün önce gittim. Bir tesadüf eseri aynı gün Küçükköy’de Kent Müzesi’nin açılış töreni olduğunu öğrendim ve katılım teklifini tereddüt etmeden kabul ettim.

Göç konulu panel yapıldı

Bölgenin demografik yapısı zorunlu göçlerle oluştuğundan Küçükköy Kent Müzesi’nin teması da, açılış töreni için yapılan etkinliklerin konusu da hiç kuşkusuz göç oluyor. Önce Belediye Başkanı Mesut Ergin göçün ne demek olduğunu anlatmaya çalıştı arkasından göç konulu bir panel yapıldı. Panelde göçten etkilenen iki ailenin üçüncü kuşak temsilcileri konuşturuldu.

Birincisi Stratis Balakhas adında bir Yunanlıydı. Babası 6 yaşındayken dedesi ile birlikte Bergama’dan Midilli’ye göç etmiş, kendisi Atina Üniversitesi’nde okumuş, doktorasını Türkiye’den göç edenler üzerine yapmış ve 30 yıllık gazeteciydi. Göçün zorluklarını ve yarattığı acıları anlattı.

Göçenlerin doğal davranış biçimleri

Balakhas göç olgusunu ve göçü yaşayanların doğal davranış biçimlerini; “ Birinci kuşak hayatta kalmaya, ikinci kuşak kök salmaya üçüncü kuşak ise masalları hatırlamaya, acıları ve yaşananları gelecek nesillere aktarma gayreti içinde olur “ şeklinde özetledi.

Karadağ’dan Küçükköy’e 100 yıl önce göç edenlerde bunu macera olsun diye yapmamışlardı! Küçükköylüler şimdi bu yaşadıkları zorlukları ve acıları gelecek nesillere aktarmanın endişesi içinde Kent Müzelerini oluşturuyorlardı.

Balakhas’ın tam simetriğiyim

Panelin ikinci konuşmacısı yazar Sadık Yemni’ydi. O da katliama uğramamak için Girit’ten İzmir’e zorunlu göç etmiş bir Türk ailenin üçüncü kuşağıydı. “ Ben Balakhas’ın tam simetriğiyim, ailem her şeylerini Girit’e bırakarak göç etti “ dedi.

Yemni ailesi bir felaketi, zorluğu ve acıyı daha İzmir’in Yunan işgali sırasında tekrar yaşamışlar. Ailesi İzmir’in Yunan işgali sırasında yaşadıklarını asla anımsamak istemezmiş.

Panel sırasında ailesi Bergama’dan zorunlu olarak göç eden Stratis Balakhas babasının küçük yaşta Türkiye’den ayrıldığından Türkçe bilmediğini ama “ Kahrolsun sebep olanlar “ diyerek bir Türkçe sözü devamlı yaşamı boyunca tekrarladığını anlattı. Babası Türkçe bilmediğine göre bu sözün asli sahibinin bu felaketi hücrelerine kadar yaşayan dedesine ait olsa gerek.

Suçluluğun kabulü ve günah çıkarması

Siz nasıl yorumlarsınız bilmiyorum ama bu sözün içeriğinde emperyalizm tarafından oynanan oyunlarda kullanılmışlığın, kişisel değil ama toplumsal suçluluğun kabulü ve günah çıkarması var.

100 yıl önce sahneye konan emperyal projeler nedeniyle bu topraklarda tehcir edilenler ve göç ettirilenler için büyük acılar çekilmişti. Bilinmelidir ki bu acıların simetriği de vardı. Balkanlar’dan ve Osmanlı Avrupası’ndan 5,5 milyon Türk ve Müslüman soykırıma tabi tutulmuş ve 5,5 milyon Türk ve Müslüman her şeyleri ellerinden alınarak Anadolu’ya sürülmüştü.

Bugün aynı oyunlar yine vizyondadır. Yarın “ Kahrolsun sebep olanlar “ dememek için bugün sorumluluk üslenmek insan olmanın birincil görevidir.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...