Dubai merkezli El Arabiya televizyonunda yayınlanan “Gündem” programına katılan Iraklı Şii din adamı İyad Cemaleddin; Irak’ı ancak “Iraklı bir Atatürk’ün kurtarabileceğini ve laikliğin Irak için en iyi rejim olduğunu” söylemiş.

Bu din adamı, bu fikre pek muhtemel ki; yaşayarak ve acı çekerek geldi. Aynı şeyleri Birinci Körfez Savaşı (1991) ve İkinci Körfez Savaşı’ndan (2003) önce söylemezdi ve söyleyemezdi. Bu süre içinde Irak’da yaşananlar ve toplumsal maliyeti çok yüksek olan acılı ve kanlı deneyim, İyad Cemaleddin’i bu sonuca ulaştırdı.

O zaman bakmak lazım; “Atatürk ve laiklik nedir, ne değildir?” diye. Esasında; bu konuyu çok yazdık ve anlattık ama bir kere, hatta bin kere daha yazılmasının ve anlatılmasının değeri var. Çünkü; İslam dünyasının perperişan durumda olmasının, kan, kin ve gözyaşından başka bir şey üretememesi çıkmazından kurtulabilmesinin yanıtı, Atatürk ve laiklikte. Bu yadsınamaz gerçeği anlamak için; Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, ezcümle Ortadoğu’da halen çekilen çileyi, onursuzluğu, felaketi ve kepazeliği bizzat yaşayarak acı çekip, kanınızın dökülmesi mi lazım?

İki Anlamı Var

Atatürk’ün iki anlamı var. Birincisi tüm mazlum milletler ve özellikle İslam dünyası için, ikincisi ise ülkemiz için. Birinci anlamıyla Atatürk; aydınlanma, çağdaşlaşma, modernleşme, barış içinde birlikte yaşama, kula kulluk etmeme, bilim egemen kafa ve eleştirel akla sahip insanı ve toplumu yaratma, antiemperyalist mücadele, ilahi mesajın doğru anlaşılması, laiklik ve demokrasiye giden yoldur. İkincisi ise birinci anlamına ilave olarak; ülkemizin milli birliği, bölünmez bütünlüğü ve kurucu ideolojisidir.

Gelelim laikliğe: Siyasal İslam’ın AKP ile bir şekilde iktidar olduğu ve her geçen gün laikliğin aşındırıldığı Türkiye’de; etik ve ahlaki değerlerin bu süre içinde nasıl dip yaptığı, kadına şiddetin ve ayrımcılığın nasıl yükseldiğini ve ülkemizin adım adım felakete doğru sürüklendiğini sanıyorum görüyorsunuzdur!

Eğer İslam siyasetin, ticaretin, ekonomik ve toplumsal ilişkilerin bir aracı olmuşsa; orada bırakınız iyi şeyler görmeyi, ahlaktan, toplumsal barıştan, üretimden ve hoşgörünün zerresinden bile bahsedilemez. Hele İslam, bir şekilde siyasetin içindeyse; yandınız demektir. Siyasi gücü ele geçirebilmek için, İslam’ın yüce Peygamberi Hz. Muhammed’in soyunu, sopunu işkenceyle öldürebilen zihniyet size acır mı?

Güvenlik Konsepti

Bugün geldiğimiz noktada; İslam dünyasında barış ve hoşgörüyü egemen kılabilmek, bilimde, teknolojide ve üretimde var olabilmek, çağdaş dünya ile bütünleşebilmek, uygarlaşabilmek, etik ve ahlaki değerleri yaygınlaştırabilmek için, laiklik şarttır. Halen İslam dünyası içinde Türkiye her konuda daha ilerde ise; bunu Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerine ve onun omurgası sayılan laiklik ilkesinin kazanımlarına borçludur.

Akla şu soru gelebilir; “İngiltere, İsveç, Norveç ve Danimarka laik ülkeler olmamasına rağmen yukarıda saydığımız avantajlara ve erdemlere nasıl olurda sahip olur?” Bunun nedeni; Hristiyan dünyanın geçirdiği acılı ve kanlı süreçte ve yaşadığı reformlarda gizlidir. Hristiyanlık artık bu süreç sonunda; dünyevi yaşamın referansı olmaktan çıkmış, sadece din, inanç, itikat ve kültür olmuştur. Örneğin Danimarka’da; insanları din üzerinden kandırıp, iktidar olamazsınız. İngiltere’de; hırsızlıklarınızı ve yolsuzluklarınızı, din üzerinden hasıraltı edemezsiniz.

Laiklik; iki büyük nedenle, ivedi olarak şart İslam’ın egemen olduğu topraklarda! Birincisi güvenlik konsepti olması. Laikliğin olmadığı İslam coğrafyasında; din ve mezhep motifli kavga eksik olmaz, kan, kin ve gözyaşı asla kesilmez. İkinci neden ise; emperyalizme karşı koruyucu kalkan olmasıdır. Çünkü emperyalizm; toplumları en çok din ve mezhep üzerinden manipüle eder ve hedefleri için kullanır. Aynen, şu anda Ortadoğu coğrafyasında gördüğünüz gibi!

Yüzyıl Önce Vardı

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bu tanım doğrudur ama yeterli değildir. Laiklik, dinin siyasi bir enstrüman olarak kullanılmasının önüne geçilmesidir. Din ve devlet işlerinin keskin çizgilerle birbirinden ayrılması, dinin hakkını dine, devletin hakkının devlete verilmesidir. Devlet yönetimi ve kamu alanında, dini referans yapmamaktır.

Laiklik; eğitim ve öğretimi bilimsel esaslara göre düzenlemek, bilim egemen kafalı ve eleştirel akla sahip toplumun oluşturulmasının önünü açmaktır.

Laiklik; dini din yapmak, dini inanç ve itikat düzeyine çıkarmak, kutsallığını korumak ve dünyevi yaşamın kısır ve çıkar içerikli çekişmelerine alet etmemektir. Laiklik; devletin vatandaşlarıyla olan ilişkilerinde inançlara göre ayrım yapmaması, tüm dinlere ve mezheplere eşit uzaklıkta durmasıdır. Ayrıca laiklik; kişilere inançlarını açıklayıp yaymak, inançlarına uygun ibadet yapmak haklarını tanımak ve bu hakların kullanımı ile ilgili yasal düzenlemelerde dinsel inancın türüne göre ayrım yapmamak demektir. Devlet, inanç ve ibadete asla karışmaz.

Iraklı Şii din adamı İyad Cemaleddin son 15 yılın (1990-2015) kanlı ve acılı deneyimi sonucunda; “Atatürk ve laiklik” dedi. Mustafa Kemal ise bu sonuca geçtiğimiz yüzyılın başında, yani yüzyıl önce Osmanlı’nın yaşadığı son iki yüzyılın tecrübesi ile vardı!

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...