Emperyalizmin en önemli özelliği; akılcıdır ve bilimsel çalışır. Etik ve ahlaki değerler pek umurunda değildir. Planlarını çok önceden yapar ve sebatla uygulamaya çalışır. Planları ve planları ile ulaşacağı hedefleri konusunda kendi elitlerini, bürokrasisini ve toplumunu doktrine etmek için açıkça tartışır, konuşur ve yayın yapar. Az şeyi gizler!

Emperyalizm, planlarının icrasında zorluklarla karşılaşırsa ya bazı hedeflerin ele geçirilmesini öteler ya da tadilatlar yapar. Plan tadilatının büyüklüğü karşılaştığı direncin büyüklüğü ile doğru orantılıdır. Bu nedenle akıllı olan, güçlü olan ve direnen kazanır.

ABD Dışişleri eski Bakanı Condoleezza Rice (2005-2009) daha Ulusal Güvenlik Danışmanı iken (2001-2005) 7 Ağustos 2003 tarihinde Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında “22 ülkenin rejimi ve sınırları değişecek” diyor.

Bundan daha açık bir ifade olabilir mi? Kadın size başınıza gelecekler konusunda tüyo veriyor! Bunların arasında Türkiye de var! Ama sizin Başbakanınız, bu projenin eşbaşkanı olduğunu övüne övüne söylüyor. O zaman, bu yaşadıklarınız size müstahak!

Ya Zırcahil, Ya İşbirlikçi!

Açılımlarla bölünme ve parçalanma sürecine sokulmamızın, komşularımıza terör ihraç ediyor olmamızın, Suriye’ye müdahale edebilmek için aport durumunda beklememizin ve kışkırtma peşinde koşmamızın nedeni bu emperyalist planın uygulama sonuçlarıdır. Hiç şüphe yok ki; IŞİD, PKK ve PYD bölgede rejim ve sınır değişikliği peşinde koşan emperyalizmin enstrümanlarıdır. Bunlar, bölgede Kürt ve Sünni devletler yaratma hedefine yöneliktir.

Eğer birisinin; “Nereden çıkardın ABD’nin bizi bölmek istediğini, müttefiki olarak bizim güçlü olmamızı istiyor, bölgede meydana gelen gelişmelerden o da memnun değil ve şaşkın!” dediğini duyarsanız bilin ki, ya zırcahildir ya da işbirlikçi ve hain.

Amerikalı stratejist, jeopolitik kuramcı ve analist olan, askeri akademilerde ders veren Thomas P.M. Barnett, dünyayı “Functioning Core” (İşleyen ve fonksiyonel olan çekirdek) ve “Non-Integrating Gap” (Entegre olmamış boşluk) olarak ikiye ayırıyor.

Güney Amerika’nın bir bölümünü, Güney Afrika Cumhuriyeti hariç Afrika’nın tamamını, Balkanlar, Türkiye, Ortadoğu, Müslüman ülkelerini, Türk Cumhuriyetlerini ve Asya Pasifik bölgesini, küreselleşen dünyaya entegre olmamış boşluğa dahil ediyor. Kuzey Amerika’yı, Avrupa’yı, Rusya’yı, Hindistan’ı, Çin’i, Japonya’yı ve Avustralya’yı ise işleyen ve dünyaya entegre olmuş çekirdek kapsamına alıyor. Barnett’ın yaptığı bu jeopolitik ayrım bazı farklılıklarla Samuel Hungtington’ın “The Clash of Civilizations” (Medeniyetler Çatışması) kitabında ortaya koyduğu ayrıma benzemektedir.

Güvenlik satar malı götürürsün!

Barnett’e “Entegre Olmayan Boşluk“ bölgesinin ortak özelliklerini; küreselleşme yeterince girmemiş, politik baskı, fakirlik, yaygın hastalıklar, kitle ölümleri, savaş, terörizm ve çatışmaların hakim olduğu alan olarak değerlendirmektedir.

Barnett daha 2003’de Irak istilasından önce bunları yazmış; “Biz bu alana (Non-İntegrating Gap) yatırım yapacağız, güvenlik satacağız ve karşılığında bu bölgenin enerjisini ve kıymetli madenlerini alacağız” demiş. Daha ne desinler! Adamlar hem küresel olarak hem de bölgesel olarak ne yapacağını uzun soluklu olarak planlamış ve adım adım icra ediyorlar.

Bazı şeyler de çok açık yazılamıyor tabi! “Eğer güvenlik sorunu yoksa istikrarsızlık yaratırsın ve güvenlik sorunu meydana getirirsin sonra da askerinle bölgeye girerek güvenlik satar malı götürürsün” diyemiyor!

Bu bölgede yaratılan istikrarsızlığın diğer bir avantajı dışarıya doğru (Functioning Core) başta beyin göçü olmak üzere nüfus hareketine neden olur. Bu da azalan Batı nüfusunun tamamlanması için bir fırsat yaratır. Görüyor musunuz, bir taşla kaç kuş vuruyorlar!

Hafta sonu Belçika TGB ve ADD tarafından ortaklaşa düzenlenen Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için Brüksel’de olacağım.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...