Farklı dünya görüşlerine göre çok çeşitli emperyalizm tarifleri var. Hepsi kendi içinde tutarlı ve doğru! Günümüzde aldığı pozisyon itibarıyla emperyalizmi; Bir devletin veya bir grubun başka devlet, devletler veya topyekun dünya halkları üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunma ve hegemonya kurma çalışmasıdır diye tanımlamak sanırım daha doğru olur.

Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) sonunda Avrupa odaklı emperyalist güç merkezi batıya Amerika’ya doğru kaydı. Geçmişin başat gücü İngiltere görevi eski kolonisi ABD’ye bıraktı. İkinci Dünya Savaşı’nın (1939-1945) bitmesi ile birlikte ABD iyice rakipsiz kaldı. Artık emperyalistler arasında çelişki ve rekabet büyük ölçüde bitmişti. ABD liderliğini ilan etmiş ve sıra dünyayı yeniden şekillendirmeye gelmişti. Ama buna büyük bir itiraz geldi. Bu karşı gelişin merkezi Sovyetler Birliği ve onun başkenti Moskova’ydı.

Soğuk Savaş (1947-1991) yaşanır, Sovyetler Birliği kuşatılır, silahlanma yarışına sokulur ve sonunda iflas ettirilerek çökertilir ve dağıtılır. Tek kutuplu dünya düzene geçilir. Bu düzenin merkezi ABD ve onun başkenti Washington olur. ABD ise Sovyetler Birliği’nin dağılması ile oluşan tek kutuplu dünya düzenini sonsuza kadar devam ettirmek istemektedir. ABD’nin bu düzenine ve küresel hegemonyasına karşı yine itirazlar gelir. Aynı zamanda dünyanın Atlantik üzerinde bulunan ekonomik, siyasi ve askeri ağırlık merkezi doğuya ve özellikle de Asya Pasifik bölgesine doğru kaymaktadır. ABD, her tarafta hegemonyaya direnenleri ezmek, yer kürenin siyasi ve ekonomik düzeni şekillendirmek ve ağırlık merkezinin kayışını durdurmak için 11 Eylül 2001 bahanesini kullanarak halen devam eden 3. Küresel Savaşı başlatır.

Dünyada bunlar olurken emperyalist güç merkezi yine el değiştirir. Yeni güç Kapital-Finans sistemidir. Yeni emperyalist güç artık milliyeti olamayan ve karargahı dünyanın her yerinde olabilen dev şirketlerdir. Bu gücün oluşumu 19.Yüzyılın sonlarında özellikle Batı’da sanayi şirketlerinin ortaya çıkması ile başlar, zaman içinde satın almalar, birleşmeler ve tekelleşmelerle dev boyuta ulaşır. Bir görüşe göre dünyayı 7 kız kardeş yönetmektedir. Bunlar 7 dev petrol şirketi; Exxon, Cheuron, Gulf, Texaco, Shell, BP ve Mobile’dir. Hakim olan diğer görüş ise 10 büyük aile şirketinin dünyayı yönettiğidir. Anlaşılan o ki, artık dünyayı şirketler yönetmektedir. Devletler ise bu yapının araçlarıdır.

Küresel tek düzen, tek pazar ve yeni siyasal haritalar onların hedefidir. Ulus devletler küreselleşmenin önünde engel olarak görülmektedir. Zamanı gelince ABD’nin bile bölünmesi hedeflenmektedir. ABD, Kapital-Finans odaklı emperyalist güç merkezinin elinde sadece önemli bir enstrümandır. Yalnız Türk ve Ortadoğu halkları değil, Amerikan halkı da emperyalizmin baskısı altında ezilmekte olup dünyada neler olduğunun gerçekte farkında değildir.

Halen 21.Yüzyılın ilk çeyreğini yaşarken emperyalizmin adına yapacağımız en önemli tespit: Artık devletlerin emperyalizmin ana güç merkezi olmadığıdır. Bugün emperyalizmin esas güç merkezi çok uluslu dev şirketlerdir. Bu şirketlerin sahipleri, ait oldukları aileler ve üst düzey yöneticileri emperyalist güç merkezinin temsilcileridir. Geçmişin emperyalist güç merkezleri olan Fransa, İngiltere (Birleşik Krallık) ve ABD gibi ülkeler yeni güç merkezinin elinde oyuncaktırlar.

Kapital-Finans olarak adlandırdığımız bu sistem içinde Yahudi aileler ve sermayesi başat konumdadır. Dünyayı yönetme ve geleceğe yönelik şekillendirme yetkisi ile bu uğurda insanlığa karşı pervasızca işlenen suçlar için aklanma referansı Evanjelik-Yahudi inanç sisteminden alınmaktadır. ABD ise, ele geçirilen devlet sistemi ile tamamen Kapital-Finans sisteminin emrinde ve onun hedeflerine yönelik olarak kullandığı en önemli silahtır. ABD borçlandıkça saldırganlaşmıyor, saldırgan olduğu ve savaştığı için borçları büyüyor. Çünkü ABD 11 Eylül 2001’den sonra Kapital-Finans emperyal güç merkezi tarafından zorlanarak sokulduğu 3.Küresel Savaş’ı devam ettirmek zorundadır. Bu savaşın gerekçesi olan 11 Eylül terörist saldırısı da bu güç merkezi tarafından tezgahlanmıştır.

Arkasında yeni emperyal güç merkezinin olduğu 3.Küresel Savaş’ın hedefi; küreselleşmeyi sağlayarak sermaye ve pazar için siyasal sınırları ortadan kaldırmak, fakirler ve emekçiler için sınırları sıkılaştırarak serbest dolaşımı engellemek, küreselleşmenin ve kendi çıkarlarının önünde engel gördükleri ulus devletleri yok etmek, hegemonyaya direnen bölgesel güçleri ezmek, enerji ve ham madde kaynaklarını tamamen ele geçirmek ve kontrol etmek, dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri ağırlık merkezinin doğuya doğru kayışını durdurmaktır.

Türkiye ve içinde bulunduğu bölge ( Balkanlar, Karadeniz, Ukrayna, Kafkaslar, Ortadoğu, Doğu Akdeniz) bu küresel savaşın üç önemli sıklet merkezinden biridir. Bu sıklet merkezlerinin ikincisi Asya-Pasifik, üçüncüsü ise Afrika’dır. Türkiye’nin de bulunduğu bir bölgede Rusya kuşatılmaya ve çökertilmeye, siyasi haritalar etnik, dinsel ve mezhepsel fay hatları üzerinden yeniden çizilmeye, istikrarsızlık yaratılmaya, emperyalizmin taşeronu olacak yeni devletler ortaya çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu plan dahlinde Türkiye’nin bölünmesi, ayrıştırılması, tekil yapısına son verilmesi, laikliğinin sulandırılması, bölgesel güç olabilme potansiyelinin yok edilmesi ve bölgesinde emperyalizmin sonsuza kadar bir alt yüklenicisi olması tasarlanmıştır.

Günümüzde emperyalizm şekil değiştirmiştir. Ne zaman, nerede, hangi formda ve hangi kılıkta karşınıza çıkacağını kestiremezsiniz. Artık emperyalizmin güç merkezi de, yöntemleri de farklıdır. Emperyalizm kimi zaman karşınıza ABD, İngiltere ve Fransa, olarak, kimi zaman ele geçirilmiş lideri vasıtası ile mazlum bir millet olarak, kimi zaman işbirlikçi kralı ile Suudi Arabistan olarak, kimi zaman sivil toplum kuruluşu TESEV olarak, kimi zaman bir siyasi parti olarak bazen de size yaklaşan bir arkadaşınız olarak karşınıza çıkar!

Bu hale gelen emperyalizmle eskinin yöntemleriyle, Soğuk Savaş döneminden kalma reflekslerle sadece sola dayanan ideolojik yaklaşımlarla güç toplayamaz ve mücadele edemezsiniz. Bugün bölgemiz ve ülkemiz emperyalizmin ağır saldırısı altındadır. Türkiye’nin bölünmeye, parçalanmaya ve iç savaşa doğru gidişinin, açılımların, komşularımıza terör ihraç ediyor olmamızın, adım adım Ortaçağ karanlığına doğru sürüklenişimizin, Ergenekon ve Balyoz gibi gayri hukuki operasyonel davaların nedeni de bu saldırıdır. Bu saldırı ile baş etmek ve asgari zayiatla kurtarabilmek için tehdidin ne olduğunu ve gücünü gerçekten anlamak lazım. Yoksa geçmişin ezberleri, algısı ve tehdit değerlendirmesi ile yapılacak mücadelede başarısızlık kaçınılmaz olur.

11 Eylül 2001’de yaptırılan veya yapılmasına müsaade edilen saldırıdan sonra emperyalizm 3.Küresel Savaşı başlatmıştır. Halen bütün hızıyla devam eden bu savaşın 4 önemli ayağı var. Bunları 4M olarak aklımızda tutabilir, Military (asker), Media ( medya), Money (para) ve Mullah (molla) olarak sıralayabiliriz. Emperyalizmin anadili olması nedeniyle bizde burada bunların İngilizcelerini kullandık. Military yani asker emperyalizmin sürdürdüğü savaşın en önemli ayağıdır. Küreselleşmeye direnen, bölgesel emperyal planlara ve verilen role itiraz edenlerin kafasına bombalar yağdırılır, felaket getirilir ve tehdit edilir. Kuzey Kore ve İran bu nedenle saldırı tehdidi altındadır. Suriye’de bu nedenle vekaleten savaş vardır.

Geçmişte de asker emperyalizmin esas ayağıydı. “Trade follows flag” yani “ticaret bayrağı takip eder” özlü sözü bunu anlatmak için söylenmiştir. Burada bayrak emperyalizmin donanma ve asker gücünün sembolüdür. Ülkesini ticarete açmayanın ve sisteme entegre olmak istemeyenin üzerine bu güç gönderilmiştir. Çin’de Afyon Savaşı (1839-1842) bu nedenle yapılmıştır. Japonya’nın Batı’ya bağlanmasının ilk kilit taşı 1853’de Tokyo Körfezi’ne Komodor Perry komutasında demirleyen Amerikan savaş gemilerinin zor kullanma tehdidi altında konmuş ve son kilit taşı ise 1945’de Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları ile döşenmiştir. Bugün emperyalizmin esas asker gücünü ABD Silahlı Kuvvetleri ve onun kontrolünde olan NATO teşkil eder. ABD’nin artan borç stoku halen sürdürülen küresel savaşın maliyetleri nedeniyledir.

Emperyalizmin bu savaşta kullandığı diğer önemli bir ayağı medyadır. Toplum mühendisliği, algı operasyonu, kamuoyunu yalanlar ile arzu edilen hedeflere yönelik manipüle edebilmenin imkanını vermektedir medya. Bugün Suriye’de gerçekten ne olduğunu Amerika’da, Avrupa’da ve Türkiye’de ana akım medya yazmaz, yazamaz. Medya tamamen emperyalizmin kontrol altındadır.

Para diğer önemli ayağıdır emperyalizmin. Rezerv para dolar sayesinde tüm dünya ekonomik olarak manipülasyona açık durumdadır. Gerçekte paranın karşılığı yoktur, sanaldır ve elektronik ortamdadır. Bu para belli merkezlerde alınacak bir kararla elinizde patlayabilir ve devletiniz dahil iflas ettirilebilirsiniz. İşte bu nedenle Çin rezervlerini hızla Afrika başta olmak üzere yatırımlara döndürerek sanaldan somuta geçmektedir.

4M’ın dördüncüsü olan Molla din üzerinden siyaseti sembolize etmektedir. Din dünyanın en eski ideolojisi olup emperyalizmin geçmişten beri en çok kullandığı araçlardan biridir. Ortadoğu’ya, Türkiye’ye ve IŞİD’e bakın sanırım ne demek istediğimiz gayet açık anlaşılır. Bu nedenle özellikle İslam dünyasında laiklik hem uluslararası güvenlik konsepti hem de emperyalizm din üzerinden size yönelik yönlendirme siyasetini engelleme kalkanıdır.

Seks, futbol, moda, sosyal paylaşım siteleri, eğlence sektörü ( TV’de yarışma programları, diziler, sinema) emperyalizmin yaygın olarak toplumları uyuşturmak için kullandığı diğer yardımcı araçlardandır.

Günümüzde emperyalizm geçmişe göre kendi arasındaki çelişkileri daha azaltmış, daha merkezileşmiş ve daha güçlenmiştir. Çin, aynen Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliğine yapıldığı gibi kuşatılıyor, kuşatmanın içindeki İslami unsurlar radikalleştirilerek kuşatma yeşile boyanıyor ve silahlanma yarışı içine sokularak kaynakları verimsiz alanlarda tükettirilmeye ve iflas ettirilmeye çalışılıyor.

Enerji ve hammadde kaynakları bakımından zengin olan Afrika’da terör yaratılıyor, istikrar bozuluyor sonra istikrarı sağlamak için emperyalizm bölgeye giriyor. Emperyalist unsurlar küresel düzene şekil verme adına günümüzde yer kürenin her yerinde operasyon yapıyorlar ve hegemonyaya direnenleri ezmeye çalışıyorlar.

Soğuk Savaş dönemde Moskova’nın arka bahçeleri sayılan Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan gibi yerler ele geçirilmiş hatta evi olan Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna’ya girilmiştir. Rusya selefi Sovyetler Birliği gibi kuşatma altındadır ve sıkıştırılmaktadır. Dün Karadeniz’e sahildar 6 ülkeden (Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya, Gürcistan) bir tek Türkiye NATO üyesiydi, şimdi Bulgaristan ve Romanya ile 3 oldu. Ayrıca Ukrayna ve Gürcistan ise üye olmak için yanıp tutuşuyor.

Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Ortadoğu coğrafyasında olanları ve yanan ateşi görüyorsunuz. Ülkemizin de bulunduğu bu alanda yeni devletler yaratılmaya, eskileri etnik, dinsel ve mezhepsel olarak bölünmeye ve bu amaçla bölge istikrarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Türkiye’yi bölünme ve parçalanma sürecine sokan, açılımların arkasında olan, komşularına emperyal projelere yönelik olarak terör ihraç ettiren, Ergenekon ve Balyoz gibi gayri hukuki operasyonel davaların gerisinde bulunan emperyalizmdir.

Bugün ülkemiz emperyalizmin ağır tehdidi altındadır. Türkiye için kotarılan emperyal projeler adım adım gerçekleşmektedir. Bu kötü gidişi durdurabilmek için güç toplamaya ve birleşmeye ihtiyacımız var. Geçmişe göre farklılaşan, şekil ve yöntem değiştiren emperyalizmle eskiden kalma reflekslerle, sınıf mücadelesine ve sola dayanan ideolojik yaklaşımlarla siyasi kuvvet toplayamazsınız.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...