Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği “Hak ihlali” kararının ardından Balyoz davasında yeniden yargılama geçtiğimiz pazartesi günü başladı. Daha ilk duruşma belli oldu ki, Balyoz davasının yeniden görüşüleceği bu mahkeme normal, olması gereken gibi! Kurgulanmamış ve ayarlanmamış!

Sanıklar hakkında daha önce mahkumiyet kararı veren Silivri mahkemesi ise iğneden ipliğe her şeyi ile operasyonel bir mahkemeydi. Orada yargılananların suçluluğu veya suçsuzluğunun, masuniyet karinesine uyulup uyulmadığının, haklarındaki delillerin düzmece olup olmadığının santim önemi yoktu! Tek amacı vardı; Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kafeslemek!

Emperyalizmin ülkemize ve bölgemize yönelik planları vardı. Bu planları gerçekleştirebilmek için Türkiye’de kendisi ile her konuda sınırsız işbirliği yapacak bir iktidara ihtiyaç duydu. Erdoğan liderliğinde AKP bunun için kurduruldu, desteklendi ve iktidara getirildi. Ama yetmiyordu!

Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da daha doğrusu tüm Batı’da olduğu gibi sandıktan iktidar olarak çıkmak demek kafana göre her şeyi yaparsın demek değildi. Kurucu ideolojisi, tekil yapısı, anayasası, yaşamsal kırmızıçizgileri ve menfaatleri nedeniyle Türkiye emperyalizmin kendisine biçtiği deli gömleğini giymek istemiyordu. Asker ve sivil bürokrasisi ile devlet mekanizması buna direniyordu. İşte bunun için Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlar yapıldı, medya yapılandırıldı, Erdoğan ve AKP’nin önü açıldı.

Eşik geçildi

Türkiye’ye karşı 4. Nesil Savaş uygulandı. Bu savaşta ateş ve manevra asli unsur değildi. Psikolojik harekat ve algı operasyonları ile halkın zihinleri ve kalpleri hedef alındı. “Camileri bombalayacaklardı” gibi TSK’ya yönelik itibarsızlaştırma operasyonları halkın kolektif bilinçaltına yapılan tasarlanmış saldırılardı. Bu savaşta terörizm, ekonomi ve hukuk asli unsurdu. TESEV gibi Sivil Toplum Kuruluşları (STK) bu savaşın balistik füze bataryalarıydı.

Bugün ülkemiz bölünme, parçalanma ve iç savaş sürecinde olup hızla Ortaçağ karanlığına doğru sürüklenmektedir. İşte Ergenekon ve Balyoz gibi davalar Türkiye’yi bu yola sokabilmek için sahneye kondu. Yani bu hukuk operasyonları Türkiye’yi bölmeye yönelik kökü dışarda emperyalist bir girişim olan “Açılımların” önünü açmak için yapıldı. Hiç şüphe yok ki, bu operasyonlarının sacayakları emperyalizm, AKP ve F Tipi Örgüttür.

Esas kumpas Türkiye Cumhuriyeti’ne kuruldu. Askerler dahil hukuk operasyonları ile içeri atılanlar sadece hedefe ulaşmak için araçtı. Artık dışarı çıkarılabilir, berat ettirilebilir ve tazminat ödenebilir. Çünkü maksat hasıl oldu ve emperyal projede geriye dönülmez eşik geçildi.

Evet, adalet yerine gelmeli ama nasıl? Beraat etmek yeterli mi? Bunun hesabi verilmeyecek mi? Bu operasyonların arkasında bulunan herkes ama herkes yargılanmadan sular durulamaz ve durulmamalı da! Siyasetçisinden, medyasına, F Tipi Örgütün savcısına, hakimine, polisine ve askerine kadar!

Mukavemet etmesinler!

Silivri “Operasyonel Mahkemesinin” sanıkların ısrarla istemelerine karşın dinlemeyi reddettiği Genelkurmay Eski Başkanı Hilmi Özkök ile Kara Kuvvetleri Eski Komutanı Aytaç Yalman tanık olarak yeni başlayan yargılamada ifade verdi. Her ikisi de sanıklara yönelik “darbe yapacaklar” iddiaları için somut bir bilgiye sahip olmadıklarını söyledi.

Sonuç açısından hiçbir şey fark etmezdi ama bunu daha önce söyleyebilirlerdi. Fakat söylemediler! Çünkü “pişmiş aşa su katmak istemediler.” Bu aş emperyalizmin aşıydı, durumu anladılar ve onu kızdırmak istemediler.

Hilmi Özkök emperyalizme direnmeyen, komutanlık sorumluğunu yerine getirmeyen ve yargılanması gereken bir isimdir. Çünkü Özkök, Türk askerinin kafasına çuval geçirilmesine sessiz kalmış ve durumu kendisine arz eden zamanın Genel Kurmay Harekat Başkanı Köksal Karabay aracığı ile “Mukavemet etmesinler (4 Temmuz 2003)” diye emir vermiştir.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...