Biliyorsunuz; darbeler cins cins, emperyal güçlerde oyunlar türlü türlü olur.

Şunu da bilmek zorundayız. Emperyal güçlerin esas amacı; ilgilendiği ülkenin insan dahil tüm kaynaklarını, kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek ve kontrol edebilmek için o ülkede yandaş yönetimleri iktidara getirmektir.

Bu güçlerin, asla demokrasi ve insan hakları kaygıları yoktur. Yalnız yandaşlarına veya diğer bir deyişle, yerli işbirlikçilerine pastadan pay vermeyi unutmazlar. Verilen bu pay; krallık, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık olabildiği gibi bir holding patronluğu ve ortaklığı da olabilir.

Bu güçler, işlerini asla şansa bırakmaz. Yandaşlar ve işbirlikçiler, onlar için asla vazgeçilmez değildir. Yeri geldiğinde eskisi için sifonu çeker, yaşasın yeni işbirlikçimiz, pardon cumhurbaşkanımız derler.

Bu nedenle; demir yumrukla yönetilen bir Ortadoğu ülkesinden bizim gibi yarım yamalak demokrasilere kadar, daima muhalefet içinde de faaliyet göstererek onu şekillendirmek ve bir B veya C planı olarak elde hazır tutmak isterler. İktidar olmak isteyen liderin ABD’ye giderek icazet almaları, bu anlamdadır.

Muhalefet partisi bile olsa, ulusal gözlük takan operasyona uğrar veya uğratılmak istenir.

Emperyalizmin bugün için ağa babası olan ABD; dünyanın her bölgesi için, o bölgenin kaynaklarına el atmak ve insanlarını sömürmek için planlar yapar ve gerçekleştirmeye çalışır. Bu planlardan en önemlisidir Büyük Ortadoğu Projesi (BOP). Bu projenin önemi; bu bölgenin tarihinden, stratejik öneminden, dünyadaki bilinen enerji kaynaklarının çok büyük bir bölümüne sahip olmasından gelir.

Yine biliyorsunuz; yandaş ve işbirlikçi yönetimleri iktidara getirmek için eskiden, yani soğuk savaş öncesinde askeri darbeler yöntemi uygulanırdı. Soğuk savaş sonrası dönemde ise, sivil darbeler uygulanıyor. Bu darbeler, çeşitli isimlerle adlandırılıyor. Kimisi renkli, kimisi kadife, kimisi ise çiçek (yasemin gibi).

Ben ise, şöyle bir sınıflandırma yapıyorum;

Renkli Darbeler; Kuzeyimizde bulunan Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Ukrayna ve Gürcistan gibi ülkelerde sahneye konan darbelerdir. Askerler, önemli bürokratlar, kanaat önderleri, üniversite öğretim üyeleri, gazeteciler ve bazı siyasi parti liderleri bir gece sabaha karşı tutuklandılar. Devlete karşı komplo, hükümeti darbeyle alaşağı etmek ve bu maksatla örgüt kurmakla suçlandılar.

Bu iddiaların aslı astarı var mıydı?

Zerresi bile doğru değildi, fakat atı alan Üsküdar’a varmıştı bile. Bu darbelerde kullanılan araçlar ise; CIA, Soros ve bunun gibi vakıflar, dışardan finanse edilen o ülkenin Sivil Toplum Kuruluşları (STK), etki ajanları (o ülkenin vatandaşıdır), o ülkede yaratılan yandaş medya, satın alınan veya çıkar birliği yaratılan çakma aydınlar, siyasetçiler ve kanaat önderleridir.

Gülsuyu Darbesi; Ülkemizde vizyona konan darbenin adıdır. Yöntem olarak Renkli Darbelere çok benzer. Tek fark; Renkli Darbelerde kullanılan araçlara ilave olarak, ABD’deki kutsal topraklarda konuşlanmış ve CIA güdümündeki cemaat ile onun sevk ve idaresinde devlette yuvalanmış çetenin bu operasyonda aktif olarak kullanılmasıdır. Ağır dinsel istismar ve cemaatçi çetenin varlığı, darbenin isimlendirilmesine etki yapmıştır.

Deve Darbeleri; Tunus’tan başlayan, Libya’da halen devam eden, farklı şiddette de olsa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu saran ve görünürde halk hareketi olarak sunulan darbelere denir.

Bu darbeleri Mağrip’ten Maşrık’a (Batıdan Doğuya) Deve 1, Deve 2 ve Deve 3.. diye numaralamak mümkündür. Bu darbelerin de esas amacı; bu bölgeyi yeniden yapılandırmak ve düzenlemektir. Bu ülkelerde uzun yıllardır süre gelen baskıcı rejimlerin varlığı, geniş halk kitleleri için yaşam koşullarının her geçen gün kötüye gitmesi, işsizlik, ülke kaynaklarının yönetici azınlık tarafından suistimali bu darbeler için iç dinamikleri oluştursa da esas neden dış dinamiktir, yani ABD’dir.

Bazıları art arda gelen bu darbelere ya da sözde halk hareketlerine, domino etkisi demektedir. Aslında buna Amerikan etkisi demek, daha gerçekçi olur. Bu darbeler; gerek planlama gerekse icrası açısından, Renkli Darbelere ve Gülsuyu Darbesine benzememektedir. Bildiğiniz üzere planlar; hedef ülke veya ülkelerin özelliklerine göre hazırlanır. Bu ülkelerin birbiriyle olan ırksal, dilsel, dinsel yakınlığı, hemen hemen hiçbirinde aydınlanmanın gerçekleşmemiş olması, dinsel istismarın etkin kullanılması ve sonunda bu bölgenin kaynaklarının eskisi gibi deve edilecek olması nedenleri ile, bölgenin ortak kültürünün bir simgesi olan DEVE darbelerin isimlendirilmesinde etki yapmıştır.

Şöyle bir soru sormanız mümkün: “Bu ülkelerin hemen hepsinde, zaten ABD için işbirlikçi yönetimler vardı, niçin darbe yapılmasına ihtiyaç olsun?”

  1. Kötü yönetimleri nedeniyle halklarının ve dünya kamuoyunun tepkisi vardı,
  2. Uzun süredir iktidarda olan bu yönetimleri hala desteklemek, bu ülke halklarında Amerikan karşıtlığını besliyordu. Bu ise; ileride Amerikan çıkarları açısından tamiri mümkün olmayan gelişmelere neden olabilirdi.
  3. Bu yönetimler, işbirlikçi de olsa yüzleri eskimiş, miatlarını doldurmuşlardı. Emperyalizm için, hiç kimse vazgeçilmez değildi. Yeni yüzlerle ve daha demokratik görünümlülerle yola devam edilmeliydi.
  4. BOP için operasyon ihtiyacı vardı. Eskileri bu konuda ikna etmek zor olabilir, zaman alabilir ve bazıları için imkansız olabilirdi.

Siz hala bu darbeleri bir halk hareketi veya halk devrimleri olarak görüyorsanız, size de saygı duyarım.

Sanırım farkındasınız; Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Ortadoğu denen bu bölge, aşağı yukarı Osmanlı coğrafyasıdır. İşte bu yüzden kardeşlerimizden saflar, en iyi ihtimalle aklı biraz az olanlar ile satılmışlar bu cazibeye kanmakta, eski günlerimize dönüleceği hayalini kurmaktadırlar. Merak etmesinler, kimseye yedirmezler.

Bakınız; yıl 1999, ben Roma-İtalya’da NATO Savunma Kolejinde talebeyim. ABD’li bir subay ile birlikte, ailece yemek yiyoruz. Sohbetin ilerleyen safhalarında bizimki, alkolün biraz tesiri, ortamın samimiliği ve sanırım biraz da benim kara kafalı olmamamdan etkilenerek iyice açıldı ve şunları söyledi; “… Bak Türker, Birinci Dünya Savaşından (Birinci Paylaşım Savaşı) sonra İngilizler, bu coğrafya üzerinde yanlış şeyler yaptılar. Yaptıkları; gerek yönetimsel gerekse sınır çizgileri olarak, doğru değildi. Bu sınırları tekrar ele alarak, tüm etnik yapılara kendi devletini kurmak imkanını tanıyan yeni sınırlar çizilmelidir. Bu coğrafya, yeniden yapılandırılmalıdır…” Bu paralelde devam edip giden söylemlerine, şiddetle itiraz ettim. Bunun üzerine hemen kendine geldi ve konuyu değiştirdi. Bekli de beni, dünyada tek kalan süper gücün küresel çözüme esas, Türkiye’yi de içine alan bölgesel planını anlamamakla suçlamıştır. Aynı zamanda; benim hakkımda da bu ve bunun gibi subaylarla olmaz, gerekirse tasfiye edilmelidir raporunu da tutmuştur.

Eskiden, özellikle soğuk savaş döneminde NATO çıkarlarını esas almayan subayları yönetim piramidi üzerinde tırmandırmamak ve tasfiye etmek daha kolaydı. Fakat şimdi, ulusal gözlükle bakan subaylar çok fazla, çoklu miktarda tasfiye etmek, karalamak ve sistem dışına atmak gerekir. Bizimkilere yol açmak için. Ne diyorsunuz, belki de yandaş profesör haklı. Bunları toptan tasfiye ederek, yerine nizamı cedit’i kurmak lazım!

Bu arada nedir bu kara kafalı?

Yurt dışında ve özellikle batıda yaşayanlar, bunu çok rahat gözlemlemişlerdir. Ne yazık ki batıda gittikçe artan kara kafalı-sarı kafalı olarak somutlaştırılabilen bir ırk ayrımı vardır. Örneğin; ABD’nin New York şehrindeki J.F.Kennedy hava limanında gözlem yapınız, sıkı kontrole ve asgari hoşgörüye mazhar olanlara bakınız. Bunlar; Müslüman’dır veya kara kafalıdır.

İnanç, ırk ve renk ayrımı yapılmayan bir dünyada yaşayabilmek arzusu ile,

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...