Geçtiğimiz günlerde İsveç Deniz Kuvvetleri’nin, denizaltı olduğu tahmin edilen tehdit ile ilgili arama çalışmaları yaptığı haberini sanırım duymuşunuzdur. Habere göre DSH (Denizaltı Savunma Harbi) imkanlarıyla donatılmış donanma gemileri Baltık Denizi’nde İsveç’in başkenti Stockholm’ün yaklaşma sularında bulunan Ingaro Koyu’nda aramalar yapmış.

İsveç basınında çıkan haberlerde şüpheli denizaltının Rusya’ya ait olduğu ve İsveç karasularına izinsiz girdiği iddia ediliyor. Ayrıca İsveç açıklarında uluslararası sularda bulunan bir Rus tankerinin teknik arıza yaşayan denizaltıya yardım etmeye çalıştığı da iddialar arasında.

Şüpheli sualtı temasının denizaltı olup olmadığı, denizaltı ise bunun Rusya’ya aidiyeti konusunda en ufak somut delil yokken İsveç Başbakanı Stefan Lofven, Rusya tarafından reddedilen bu asılsız iddiaların peşine takılıyor, savunma harcamalarını arttıracaklarını söylüyor ve “Parlamento’daki tüm partiler ordumuzun kapasitesini arttırmamız gerektiği konusunda hemfikir” diyerek açıklama yapıyor.

İsveç gibi bir ülkede bu nasıl iş diyor ve şaşırıyor musunuz? Eğer bunu ve uzun dönemde yapılanları beraberce değerlendirir büyük resmin tamamlayıcı bir parçası olarak yerine koyarsanız şaşıracak bir şey yok!

NATO’ya almak

Yaklaşık 450 bin km² yüz ölçüme, 9 milyon nüfusa sahip Avrupa Birliği (AB) üyesi İsveç’in kuzeyinde Norveç, doğusunda Finlandiya, batısında Danimarka, güneyinde ise Baltık Denizi’nin karşı sahilinde Estonya, Letonya, Litvanya, Rusya’nın Kaliningrad bölgesi, Polonya ve Almanya var. İsveç’in etrafında komşusu çok ama ülkesine yönelik dış tehdit yok.

İsveç 1814’den beri barış politikası izlemiş ve savaşa dayanmayan dış ilişkiler siyaseti gözetmiş, çıkan savaşlarda tarafsız kalmaya çalışmış ve bu siyasetinin gereği olarak NATO’ya girmemiştir. Ayrıca İsveç dünyanın endüstrileşmiş zengin ülkeleri arasında olup güçlü ağır ve silah sanayi var.

ABD, zengin, silah sanayi çok güçlü, jeopolitik ve jeostratajik önemi büyük İsveç’i NATO’ya almak, savunma harcamalarını arttırarak halen sürdürdüğü küresel savaşta kullanmak istemektedir.

ABD bu savaşta aynen Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne yaptığı gibi Çin ve Rusya’yı boğazlarını sıkmak maksadıyla kuşatmaktadır. Moskova’ya karşı yapılan kuşatma Soğuk Savaş dönemine kıyasla daha derin ve daha sıkıdır.

Moskova’ya karşı güneyde Türkiye’den başlayan kuşatma kuzeye doğru Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Litvanya, Letonya, Estonya ve Norveç’e kadar uzanmaktadır. Kafkasya’da Gürcistan ve Karadeniz’in kuzeyinde Ukrayna bu kuşağa dahil olmak için can atmaktadır.

Kuşağa monte etmek

İşte ABD açısından ulaşılmak istenen hedef bu kuşağın kuzeyine İsveç’i monte etmektir. Baltık bu kuşatmada özel öneme sahip olup İsveç bu denizin kuzeyini tamamen kontrol etmektedir. ABD, Baltık Denizi’ni ve İsveç limanlarını sınırsızca kullanmak, Aegis Savaş Sistemi’ne ( Aegis Combat System) ve SM-2 füzesine sahip Ticonderoga sınıfı kruvazörlerini ve Arleigh Burke sınıfı muhriplerini NATO Balistik Füze Savunma Sistemi’nin bir unsuru olarak bu denize sokmak istemektedir. Bu sistemin amacı Rusya’nın nükleer mukabele etme gücünü etkisiz hale getirmek, yani elini kolunu bağlayarak ağzını burnunu kolayca kırmak için avantaj sağlamaktır.

Sorun savaş ve savaşmak istemeyen, NATO’ya girmek konusunda gönülsüz olan ve refahından savunmaya pay ayırmak istekli olmayan İsveç halkıdır ve kamuoyudur. O zaman yapılması gereken Baltık bölgesinde istikrarı birazcık bozmak, dış tehdidin varlığını somutlaştırmak ve Rusları iflah olmaz düşman olarak göstermektir. Medyayı da arkaya alarak halkta bu algı yaratıldıktan sonra siyasetçiler zaten avuçlarının içindedir, gerisi kolay olacaktır.

Bugün Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında konuşmak yapmak üzere TGB ve ADD Belçika’nın davetlisi olarak saat 17:30’da Brüksel’de Neptunium Salonu’nda olacağım.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...