Esasında Türkiye Cumhuriyeti’ne, onun kurucu ideolojisine ve anayasal kurumlarına karşı dört dörtlük darbe yapıldı. Bu darbenin ön safta gözüken darbecileri Erdoğan liderliğinde AKP ve Cemaatti. ABD daha öncekiler gibi bunun da arkasındaydı. Ama daha önceki darbeler olmasaydı en son yapılan bu darbenin elverişli zemini oluşturulamaz ve gerçekleştirilemezdi.

Emperyalizmin yeni güç merkezi olan Kapital-Finans sistemi ekonomik, siyasi ve kültürel modelini tüm yer küreye zorla dayatıyordu. 2008 ekonomik krizi ile iyice ortaya çıkan ve halen devam eden kapitalizmin yapısal sorunlarına ve dayatılan ekonomik, siyasi ve kültürel modelin bir anlamda tükenişine rağmen bu yoldan dönüldüğüne dair herhangi bir emare de yoktu.

İşte Türkiye Cumhuriyeti bu dayatmada başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere anayasal kurumları ile kendisine biçilen elbiseyi kurucu ideolojisi ve kırmızıçizgileri nedeniyle giymek istemediği için darbe yapıldı ve askerler içeri atıldı. Ergenekon ve Balyoz gibi gayrihukuki davalar bunun nedenle sahneye kondu.

Kolektif bilincin patlamasıydı

Bugün gördüğünüz Erdoğan-Cemaat savaşı kayıkçı kavgası veya güç paylaşımı mücadelesi değil. Sorun ABD’nin Erdoğan ile davam etmek istememesi ve ipini Cemaatle çekmeye çalışmasıdır.

ABD Gülen’den şimdilik vazgeçmez. Ona ihtiyacı var! “CIA Gülen okullarında ajan (etki ajanı) yetiştiriyor. Bu okullar Orta Asya’nın kapısını açmak için planlandı” diyor NSA (Ulusal Güvenlik Kurumu) ajanı Amerikalı Wayne Modsen.

Erdoğan’ı ilk devirme girişimi 28 Mayıs 2013’de başlayan Taksim Gezi Parkı eylemleri sırasında planlandı. Taksim’de başlayan Türkiye’nin tüm büyük şehirlerine yayılan protestolar aslında 11 yıllık AKP icraatlarının toplumun kolektif bilincinde yaptığı birikimin volkanik patlamasıydı. Taksim Gezi Parkı bunun için kıvılcım oldu. Taksim’de olmasa başka yerden mutlaka olacaktı.

Bu toplumsal isyanı, kitlelerdeki Erdoğan öfkesini yönlendirmek ve kullanmak istediler. Bir yandan eylemcileri kışkırttılar diğer taraftan polisi şiddet uygulaması ve eylemlerin çığırından çıkması için tetiklediler. F Tipi Örgütün yayın organlarından polise şiddet fetvaları ve emirleri verdiler. Bunu yaparken suç unsuru olmasın diye ters manyel veya şifreli mesaj verme sistemini kullandılar. Örneğin “kitlelere şefkat uygulayın” veya “şefkatli davranın” demek onların ağzını burnunu kırın demektir. Sitelerinde bunun kanıtlarını hala bulabilirsiniz.

Hilafet geri gelmelidir!

Erdoğan’a Çavuşesku yöntemi düşünülmüştü. Biliyorsunuz Romanya Cumhurbaşkanı Nikolay Çavuşesku Aralık 1989’da yaygın halk gösterileri ardından gerçekleşen müdahale ile devrildi, 2 saat süren ve televizyonda da gösterilen yargılaması sonucunda kuşuna dizildi.

Taksim Gezi olayları ile başlayan halk hareketinin siyasi önderi ne yazık ki, yoktu. Öncesinde ve sırasında bu kısmen bilinçli, kısmen bilinçsiz olarak engellendi. Bunun anlamı şuydu; Taksim Gezi olayları ile başlayan halk hareketleri sırasında eğer Erdoğan devrilseydi, sokakların dediği değil “üst aklın“ istediği olurdu. Fetullah Gülen Pensilvanya’dan bir Humeyni edasıyla getirilirdi, şüpheniz bile olmasın.

Kapital-Finans sisteminin Türkiye için bir Hilafet projesi olduğunu ve şu anda bunun için Fethullah Gülen’in düşünüldüğünü biliyoruz. ABD devlet görevlisi, RAND düşünce kuruluşu daimi politik danışmanı ve CIA eski başkan yardımcısı “Hilafet Türkiye’de geri gelmelidir” diyor.

Soğuk Savaş sonrasının BM Genel Sekreteri Butros Gali küreselleşme için “önce mikro milliyetçilik sonra makro devletçilik gelecek” demişti. Amaç Türkiye dahil bulunduğumuz coğrafyayı etnik dinsel ve mezhepsel olarak ayrıştırmak sonra Gali’nin dediği gibi gevşek yapılı federasyonlar, konfederasyonlar ve Hilafet gibi makro yapılar.

Cumartesi günü Erdoğan’a yapılan ikinci devirme operasyonunu, bizi nelerin beklediğini ve bölgesel büyük resmi anlatmaya çalışacağız.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...