Geçtiğimiz günlerde, Katar Emirinin annesi Şeyha Moza’nın Montrö Sözleşmesinin masaya gelmesine neden olarak Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarının ve güvenliğinin zedelenebileceği, talana, ranta ve çevre felaketlerine yol açabileceği gibi nedenlerle tepki çeken Kanal İstanbul güzergâhından 44 dönüm arazi satın aldığı ortaya çıkmıştı.

Erdoğan ise Malezya’da gazetecilerle gerçekleştirdiği söyleşide Kanal İstanbul’un yapılmasının planlandığı güzergâhta Katar Emirinin annesinin arsa aldığını bir anlamda doğruladı ve gazetecilere “Kanal İstanbul’la ilgili bir defa çok çirkin olan şey şu; Katar Emirinin annesinin gelip buradan yer alması vesaire… Bunu söyleyen insanlara sormak lazım; ‘Devletten hangi desteği alarak böyle bir yeri almış’ Bu dedikoduları duydum. Katar Emirinin annesinin ülkemizden gayrimenkul satın almasına mani yasal olarak herhangi bir şey söz konusu mu?” dedi.

Sorgulama, Çağdaşlığın Gereğidir!

Çağdaşlıktan ve demokrasiden bir nebze bile olsa nasiplenmiş toplumlarda ve ülkelerde bu gibi işler sorgulanır, yazılır ve tartışılır. Asıl çirkinlik; bunların yazılıyor, konuşuluyor, tartışılıyor olmasını çirkin görmek ve bunları “dedikodu” olarak nitelendirmektir. Ayrıca yasal olması ve paranın başka ülkeden geliyor olması durumu aklamaz. Asıl önemli olan; bu iş etik mi, Türkiye’nin çıkarları ve güvenliği ile çelişiyor mu ve çıkar çatışması var mı? Gerisi lafügüzaf!

Geçmişte Çinli şirketler de New York Limanı’nı almak istediler. Hatta, en yüksek teklifi verdiler. Parayı Çin’den getireceklerdi. Ama ABD buna müsaade etmedi. Çünkü New York Limanı stratejik önemdeydi, gayri milli bir yapıya en yüksek parayı verseler bile teslim edilemezdi. Hem de ABD’nin kapitalizmin ağababası olmasına rağmen! Kendi çıkarları ve güvenliği peşinde koşan tüm çağdaş ülkelerde de bu durum böyledir.

ABD Başkanının Gücü Yetmez!

Tersini yapmaya ABD Başkanının bile gücü yetmez. Bakın, bu günlerde ABD Başkanı Trump suçlanıyor ve görevden alınma süreci devam ediyor. Temsilciler Meclisi’nde onaylandı ve iş Senato’ya kaldı. ABD Başkanı, bu süreçte karşısında olanları kafasına göre suçlayıp içeri atamıyor, attıramıyor. Çünkü; ABD Başkanı, kâdir-i mutlak değil. ABD’de denge ve kontrol mekanizmaları var ve sandıktan çıkmak demek, her istediğini yapmak demek değil. ABD Başkanını anayasa, yasama ve yargı dengeliyor ve kontrol ediyor.

Bu durum, üç aşağı beş yukarı tüm çağdaş ve demokratik ülkelerde de böyledir. Sadece Suudi Arabistan ve Katar gibi kabile devletlerinde böyle değildir. Hatta bu ülkelerde, Kralın, Emirin ve ailelerinin banka hesapları bile yoktur. Çünkü devletin hazinesi zaten onlara aittir. Yani Katar Emirinin annesinin 44 dönüm için ödediği ücretin kaynağı aslında devlet hazinelerinden gelen paradır.

Bu Sistem Demokratik ve Çağdaş Değil

Ne yazık ki; şu anda Türkiye’deki durum çağdaş ülkelere göre de geçmiş dönemimize göre de farklı artık. Çünkü Türkiye’de Ergenekon ve Balyoz tipi kumpas operasyonları ile başlatılan, önü açılan 15 Temmuz Darbe Girişimi ile devam ettirilen ve 16 Nisan 2017’de yapılan adil ve dürüst olmayan referandumla sürecin son noktası konulmuş, rejim değişikliği yapılmış ve sistemimizin denge ve kontrol mekanizmaları patlatılmıştır.

Demem o ki; Türkiye’de bu sistem içinde, bugün ve yarın Cumhurbaşkanını kontrol edecek ve dengeleyecek hiçbir mekanizma kalmamıştır. Bu yanlıştır, demokratik ve çağdaş değildir. Bu, Ortaçağ’a ait bir sistemdir.

Çağdaş Dünya İçin Kanser

Bugün, ABD’deki gibi Türkiye’de iktidarı suçlayacak ve işlem başlatacak hem sistem ve yöntem kalmamıştır, hem de başlatan için FETÖ’cülükten suçlanmak ve içeri atılmak kaderi kaçınılmazdır. İşin dayanılmaz olan tarafı ise; FETÖ’ye, geçmişteki adı ile Gülen Cemaatine yardım ve yataklık yapanların o günlerde sizin bu yapıyla mücadele ettiğinizi bildikleri halde bugün sizi bu konuda suçlayabilir durumda olmalarıdır.

Gelelim çıkar çatışması (Conflict of interest) konusuna… Bu konu, çağdaş toplumlar ve ülkeler için çok önemli ve ahlaki bir alan. Basit olarak tanımı ise; devlet veya şirket yönetiminde verilen kararların, doğrudan ya da dolaylı yoldan kararı verenlerin çıkarlarını etkilediği durumları ifade eden ve çağdaş dünyanın kanser gibi bir illet olarak gördüğü ahlaki çöküntüdür.

İktidar ve Katar Kazanıyor, Türkiye Kaybediyor!

Bizim ülkemizde, bu konu fazla bilinmez. Biliyor olanlarımız da sadece biliyorlardır ama içselleştirmemişlerdir. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyetimizin kurucuları bu işin farkındalığına tamamıyla sahiptiler. Şu anda ülkemizi yönetenler ise hem konuyu bilmiyorlar hem de farkındalıkları yok. Bugün ülkemizi yöneten iktidarla ülkemizin çıkarları çatışıyor ve iktidar ülkemizin çıkarları aleyhine kendi çıkarları lehine işler yapıyor ama bunu denetleyecek ve kontrol edecek, çağdaş ülkelerde olan bir devlet mekanizmamız kalmadı, daha doğrusu bizzat iktidar tarafından patlatıldı.

Katar işi, çıkar çatışmasına dört dörtlük bir örnek. İktidar Katar üzerinden, kendi çıkarları için ülkemizin çıkarlarını yok sayıyor; Katar’dan iflas ettirmiş olduğu ekonomimiz için sıcak para getiriyor, 500 milyon dolarlık uçak hediyesi alıyor, kendi yararına farklı işler yapıyor, karşılığında tank palet fabrikamızı peşkeş çekiyor ve Türkiye’ye düşmanlık projesi olan Kanal İstanbul güzergâhından Katar’a yer tahsis ediyor. İktidar kazanıyor, Katar’ın çağdışı rejiminin temsilcileri kazanıyor. Tek kaybeden ise; Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşları!

500 Milyonu Veren Ülkeyi Götürür

Çok uzağa gitmeyelim, Türkiye’den bir örnek verelim. Moda Deniz Kulübü, çıkar çatışmasını engellemek için Yönetim Kurulu Başkanı, Üyeleri ve Kulübün organizasyonlarında görev yapanlar için bazı kurallar koymuş.

Bu kurallar;

  1. Kendileri ve yakınları lehine menfaat sağlayamazlar,
  2. Akraba ve hemşehri ayrımcılığı ile din, mezhep, cinsiyet ve siyasi görüş yakınlığından kaynaklanan kayırmacılık yapamazlar,
  3. Kulüple ilgili gizli bilgileri yakınlık duydukları ile paylaşamazlar,
  4. Kitap, dergi ve CD gibi şeyler dışında hediye kabul edemezler şeklinde ifade edilmiş.

Türkiye’yi yönetenler içinse böyle kurallar yok. Zaten, olsa da takan yok! İngiltere’de bir devlet görevlisi 50 İngiliz Sterlininden daha değerli bir hediye kabul edemez. Kural böyle! Türkiye’de ise 500 milyon dolarlık uçak alınıyor, alınabiliyor ve karşılığında tabii ki kararlar Türkiye’nin ve Türk Halkının yararına değil, iktidara çıkar sağlayan Katar’ın ve Katar Emirinin annesinin yararına oluyor.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...