Biliyor musunuz; denizcilerimize ve donanmamıza yapılan baskınların, ülkemizin kaderi ile çok yakından ilgisi olduğunu? Beklenmedik saldırı olarak tarif ediyor sözlükler baskını. Gelin, beraberce bir göz atalım, kaderimize tesir eden ve edecek olan bu donanma baskınlarını.

Çeşme;

18. Yüzyılın ikinci yarısındayız. Ruslar; güneye, sıcak sulara inmek, Osmanlı Devletini zayıflatarak bölmek, Ortodoks dayanışması içinde bulundukları ve Osmanlı tebaası olan Yunanlılar arasında isyan çıkartmak ve Rusya yanlısı bir Yunan Devleti kurmak istiyorlardı.

Osmanlı, gittikçe büyüyen Rus tehlikesinin farkındaydı. Bu nedenle, bir Karadeniz Politikası geliştirmişti. Bu politika; ana hatları ile, Rusları Azak üzerinden Karadeniz’e çıkarmamaya dayanıyordu.

Rus Çariçesi 2. Katherina; devam eden Osmanlı-Rus savaşı ( 1768 -1774) içinde, Aleksey Grigoryeviç Orlov komutasındaki Rus Donanmasını Baltık denizinden Akdeniz’e gönderdi.

Rus Donanması; kuzeyden güneye intikal ederken, Avrupalıların desteklerine de mazhar olmuştu. Örneğin Rus Donaması; İngiltere’nin Portsmouth tersanesine uğrayarak kendisini yenilemiş, modernize etmiş, eksiklerini tamamlamış ve yelken ile topçuluk eğitimlerini pekiştirmiştir. Ayrıca; siz bakmayın Rus Donanması dediğimize. Bu donanma içinde, İngiliz ve Danimarkalı amiraller ile kalyon kaptanları ve subaylar arasında İngiliz, Fransız, İsveçli ve Yunan subaylar da vardı. Yani karşımızda Haçlı Donanması vardı.

Osmanlı’da gaflet ve dalalet hakimdi. Osmanlı Donanması’nda hesap, hendese, akıl ve bilim yok, muzafferiyet için metafizik beklentiler esastı. O dönemde amirallik makamları ve kalyon kaptanlıkları liyakate göre değil, yakınlık ve rüşvet gibi faktörlere bağlıydı.

Donanmamızın başında bulunan Kaptan-ı Derya Hüsamettin Paşa, düşmanla açık denizde savaşmaktan yana değildi. Emrindekilerin ikazına ve uyarılarına rağmen, donanmayı 1 mil genişliğinde ve 2 mil uzunluğunda olan Çeşme Koyu’na sokuyor ve demirletti. Çeşme önlerine gelen Rus Donanması; 6-7 Temmuz 1770’de donanmamızı, savaşmasına bile imkan vermeden, tamamen yaktı. Osmanlı Donanması’nın başındaki denize çıkarak savaşma cesaretini gösteremeyen, enerjisiz, aciz ve emrindeki amirallerinin uyarılarını dikkate almayan bu komutan, felakete neden olmuştu.

Bu baskının Osmanlıya maliyeti ise şöyleydi;

  • Osmanlı Devleti, bu baskından sonra donanmasız kaldı
  • Osmanlı, Karadeniz’i artık Ruslarla paylaşmak zorunda kaldı.
  • Osmanlı Donanması, yetişmiş insan gücünün çok büyük bir bölümünü kaybetti.

Navarin;

İngilizler, Fransızlar ve Ruslar, aralarında anlaşarak Yunanistan’a bağımsızlık verilmesini istediler. Sultan 2. Mahmut, bu isteği reddetti. Bunun üzerine; Baltık Denizinden yola çıkan Rus Donanmasına, intikal sırasında İngiliz ve Fransız Donanmaları da katılarak müttefik bir Haçlı Donanması meydana geldi.

O sırada Mora isyanı devam ediyor, Osmanlı ve Mısır Donanması ise bugünkü Yunanistan’da bulunan Navarin Limanı’nda bulunuyordu.

Navarin önlerine gelen Haçlı Donanması, Osmanlı ve Mısır askerlerinin Yunanistan’dan çekilmesini istedi. Bu istek, o sırada donanmanın başında bulunan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu olan İbrahim Paşa tarafından kabul edilmedi. Bunun üzerine; Haçlı Donanması hileye başvurarak, savaşmak istemediklerini ve sadece limana girmek istediklerini bildirdiler. Kabul edilmesi üzerine Haçlılar, 20 Ekim 1827’de limana girerken karşı taraftan ateş edildiği bahanesi ile savaşı başlattılar.

Tam bir baskın şeklinde gelişen bu savaşın sonu, bir faciaydı. Osmanlı-Mısır Donanması; lojistik gemileri hariç, 50 savaş gemisini ve 6000 denizcisini kaybetmiş, karşı taraf ise 177 denizci kaybetmesine rağmen hiç savaş gemisi kaybetmemiştir. Sanırım bu rakamlar, baskının boyutlarını ortaya koymaktadır.

Baskından önce, Osmanlı Donanması Amirallerinden Çengeloğlu Tahir Paşanın “gemilerin limandan çıkması” konusundaki teklifine uymayan, karşı tarafın sözüne güvenen, tedbir almayan ve çatışma sırasında donanmayı terk ederek kara harekatını sürdürmek isteyen İbrahim Paşa, bu baskının ve kayıpların sorumlusudur.

Navarin Baskınının en önemli neticesi, Rusya’ya Osmanlıya savaş açma fırsatı vermiş olması ( 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı ) ve kısa bir süre sonra Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıdır.

Balyoz

Bu baskın, esasında ülkemizde vizyona konan ve halen devam eden Gülsuyu Darbesinin bir unsurudur. Darbenin amacı; emperyalizmin bölgemiz için planladığı Büyük Ortadoğu Projesi için engel olduğu değerlendirilen, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüştürülmesidir. Dönüştürme işlemi gerçekleştirilinceye kadar, koruyucu kurumlara baskınlar düzenlenmiştir ve düzenlenecektir.

Bu baskının diğerlerinden farkı;

  • Amerika’da ki kutsal topraklarda konuşlanmış
  • Devlet kurumlarında yuvalanmış
  • CIA eşgüdümünde çeteleşmiş
  • Müslüman olduklarını iddia eden kardeşlerimizin de olmasıdır.

Bu baskın nihai olarak başarılı olursa, neticesi neler olacaktır?

Önce federasyon, sonra bağımsız Kürdistan, daha sonra ABD kuklası, Birleşik Büyük Kürdistan. Sözde soykırımın kabulü, Diaspora Ermenilerine tazminat ve topraklara dönüş.

İleride durum müsait olursa, onlara da batıya doğru bir genleşme yaparız.

Pontus ve Ege Rumları için bazı kıyakları ihmal etmeyiz.

Kıbrıs’ın satışını becerememiştik açgözlü karşı taraf yüzünden, orada bir ilerleme sağlarız.

Montrö’yü masaya getirir, bu sefer de ABD’yi Karadeniz’e ortak ederiz.

Karasuları, kıta sahanlığı, Akdeniz yetki alanlarımızı isteyen olursa veririz.

Daha neler neler, maydanozlu köfteler.

Kardeşlerimize bir tavsiye; Emperyalizm sizi kullanıyor, biz kardeşiz.

ABD’ye bir tavsiye; Bu politikalarınız Usame Bin Laden gibi terörist yaratır ve canlı bombacı yaratır. O da kullanılmıştı ve sizin tarafınızdan ihanete uğratılmıştı.

Aptallığın en kötü tarafı nedir biliyor musunuz? Aynı şeyi tekraren yapıp farklı bir netice beklemektir.

Peki, bu baskına karşı gerekli tedbiri alamayan, cesur davranamayan, dik duramayan, uyarılara bigane kalan, emekli olunca saltanatsız ve mütevazı yaşama talip olamayanlara ne demeli?

Değerlendirme ve yakıştırma size ait.

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...