Ulusalcılar, Milliciler, Atatürkçüler hatta Sosyalistler, Fethullah Gülen’e ve onun örgütü Cemaate muhaliftirler ama bu muhalefetin arka planı biraz sığdır ve duygusallıktan uzak bir analize dayanmaz. Gülen’i nefret yüklü söylemlerle anarlar ve emperyalizmin işbirlikçisi olduğunu söylerler. Ayrıca Gülen’in Amerika’ya uşaklık yaptığını, Cemaatin bir çıkar örgütlenmesi olduğunu ve halen devam eden Gülen-Erdoğan hesaplaşmasının kayıkçı kavgası şeklinde geliştiğini anlatırlar.

Öncelikle Cemaatin bir çıkar örgütlenmesi olmadığını, iliklerine kadar bir karşı devrim örgütü olduğunu, Gülen-Erdoğan kavgasının da göstermelik olmadığının altını çizmek isteriz. Kavganın arkasındaki esas neden ABD’nin Erdoğan ile devam etmek istememesi ve onun ipini çekiyor olmasıdır. Erdoğan’ın geçmişte ve halen ABD tarafından kullanılmış ve kullanılıyor olması bu gerçeği değiştirmez.

Cemaat kesinlikle bir çıkar örgütü değil tamamen karşı devrim yapılanmasıdır. Çıkar örgütü olsalar kolaylıkla satın alınabilen ve devşirilebilen kişiler olurlardı. Bugün etrafta dolaşan, saf değiştiren ve medyada Gülen hakkında açıklamaları ile boy gösteren bir grup Cemaatçi var. Ama onlar da çıkarları için taraf değiştirmediler. Ya Gülen tarafından tasfiye edildiler, ya hizmet ettikleri büyük resmin farkına vardılar, ya Cemaat içinde hak ettikleri yere gelemediklerine inandılar, ya da duygusal nedenlerle ayrıldılar.

Hizadan çıktı

Ulusalcı kesimin çok ciddi bir bölümü Gülen’in karşı devrim yapabileceğine inanmıyor. İnananlar da karşı devrim sonrası Türkiye’nin ABD’nin uydusu haline geleceğini söylüyor. Halbuki Türkiye 1938’den sonra tedricen, 1950’den sonra hızlanarak, 1980 darbesi ve Turgut Özal’la birlikte tam gaz ABD uydusu haline gelmiştir.

Sovyetler Birliği’nin çözülmesi ile biten Soğuk Savaş (1947-1991) sonrası Türkiye, askerin başı çekmesi ile uyduluktan bir miktar ayrılmak istedi ama başına gelmeyen felaket kalmadı. İlk ikaz 1992’de Muavenet’in Saratoga uçak gemisi tarafından kasten vurulması ile verilmeye çalışıldı. Bunun anlamı “yanlış yoldasın aklını başına devşir” idi. Irak’ta PKK’ya karşı 1995’de yapılan Çelik Harekatı sonrası ABD, en yetkili ağızlarından “Türk Generalleri hizadan çıktı” açıklamasında bulundu. Bu açıklama da “eskiden askerler dediğimizi yapardı, şimdi bunlara bir haller oldu” anlamındaydı.

Diğer gelişmeler iyi biliyorsunuz. 2003’de Meclis’ten yeterli oyu olamayan Irak tezkeresi, sonrasında askerimizin kafasına çuval geçirilmesi ve Ergenekon-Balyoz gibi 4. Nesil Savaş’ın unsurları ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kafeslenmesi, itibarsızlaştırılması, geri kalanının korkutulması ve sindirilmesidir.

Zaten tam güdümünde!

Türkiye şu anda zaten ABD’nin tam güdümünde! Bu nedenle karşı devrimin gerçekleşerek Gülen’in Amerika’dan geri dönmesi durumunda Türkiye’nin tamamen ABD uydusu haline geleceği değerlendirmesi yanlıştır. Gülen’in başında olacağı karşı devrim sonunda Türkiye hızla çağdaş dünyadan uzaklaşacak, Batı düşmanı olan, Amerika’yı şeytan olarak gören ve ona karşı “Cihat” ilan eden bir konuma gelecektir.

Gülen’i kullananlar bu durumu öngöremiyorlar mı? Tabi ki görüyorlar. Emperyalizmin esas güç merkezi olan Kapital-Finans’ın temel arzusu ağzından kan damlayan ve Batı’ya düşmanlık eden bir halifelik makamıdır. Bu sayede İslam dünyası daha çok bölünecek, kendi toplumlarını bir arada tutabilecek öcü yaratılmış olacak, Batı’ya karşı tehdit daha somutlaşacak, daha fazla kaynağın savunmaya yönlendirilebilmesi için yeterli gerekçe yaratılmış olacaktır. Diğer yandan bu yapının İran ile kapıştırılabilmesinin yolu açılacaktır.

Cemaat, Erdoğan’ın operasyonlarına rağmen kan kaybetse de hala güçlüdür. Gülen ve Cemaat ülkemizin bekası, esenliği ve toplumsal barışımız için bir numaralı tehdittir. Hal böyleyken Cemaati yok sayarak veya destekleyerek toplumsal öfkeyi ve muhalefeti sadece Erdoğan’ın üzerine odaklamak ya cehalettir ya da emperyalist işbirlikçilik!

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...