Geçen hafta Cuma günü başladığımız İran gezimize ait gözlemlerimize bugünde devam ediyoruz. İran 156 milyar varil petrol ile Suudi Arabistan ve Venezüella’dan sonra dünyanın üçüncü büyük petrol rezervine sahip ülkesi. Bu ülkenin doğal gaz rezervi ise 34 trilyon m³. Durumu daha iyi değerlendirebilmek için doğal gazı eşiti petrole çevirirsek İran’ın petrol ve doğal gaz rezervi toplam olarak 365 milyar varil petrol olur ki bu da onu dünya birincisi konumuna getirmektedir.

İran’ın ABD’nin başını çektiği ekonomik yaptırımlarından az etkilenmesinin nedenlerinden biri sahip olduğu en önemli ihracat kalemi olan petrol ve doğal gaz kaynaklarının zengin olması diğeri de çok uzun dönemdir ambargolar ve yaptırımlar altında yaşadığından her alanda kendi kendine yeterli olmasını ve yerli üretim yapmasını öğrenmiş olmasıdır. Bu gerçeği daha iyi anlatabilmek için size şu örneği verebilirim; Eğer Türkiye savunma sanayinde bir yerlere geldiyse, bugün Heybeliada (MİLGEM ) korvetini yapabildiyse bunu 1974 sonrası ABD ambargosuna borçludur.

1876’da sadece bir köy olan Tahran, Kaçar Türklerinden Ağa Mehmet Han tarafından başkent olarak belirlendi. Elburz Dağları eteklerinde bir yaylaya kurulmuş olan şehrin bugünkü nüfusu 15 milyondur.

AKP’den öğrenecekleri var

Tahran kalabalık, canlı ve hareketli bir şehir. En güzel tarafı çokça olan yeşil alanları, meydanları ve parkları. En kötü tarafı ise trafik keşmekeşi, anlatılacak gibi değil yaşamanız lazım. Tahran Belediye Başkanı’nın ve İranlı yöneticilerin AKP’den meydanlara ve yeşil alanlara AVM, plaza, iş merkezi, konut yaparak nasıl rant sağlanır ve halka nasıl yeşil alan bırakılmaz konularında alması gereken dersleri olduğuna inanıyorum.

Tahran’ın kuzeyinde Cemaran mahallesinde bulunan İmam Humeyni’nin yaşadığı ve üst düzey yabancı devlet adamlarını kabul edip görüşmeler yaptığı evi gezdim. Evin sadeliğini ve mütevaziliğini kelimelerle ifade edebilmek mümkün değil. Bu evi özellikle lüks içinde yaşayan dincilerimiz ve din tacirlerimiz mutlaka görmelidir. İslam’ın ilahi mesajını anlamış dindarlarımıza bir sözümüz asla yoktur.

Yine Tahran’da bulunan İbret Müzesini görme şansını elde ettik. 80 yıl önce Almanlar tarafından askeri kışla olarak inşa edilmiş, Şah zamanında hapishane ve rejim muhaliflerine işkence yeri olarak kullanılmış. Gerçekten ismi gibi ibret alınacak bir yer. Şah döneminde insanlık onuru ile asla bağdaşmayan işkencelerin nasıl yapıldığını anlatıyorlar ve gösteriyorlar.

ABD Büyükelçiliği müze olmuş

Tahran’da ziyaret ettiğimiz diğer önemli yer ABD Büyükelçiliği idi. Günümüzde burası ders alınması gereken bir müze haline getirilmiş. Çünkü İslam Devrimi’nden kısa bir süre sonra ABD Büyükelçiliği’ni basan İranlı öğrenciler 449 gün boyunca büyükelçilik görevlilerini rehin almışlar ve burada bulunan belgeleri deşifre ederek ABD’nin bölgeye yönelik kirli çamaşırlarını ortaya dökmüşlerdi.

Daha sonra ABD Nisan 1980’de 52 rehineyi kurtarmak için Kartal Pençesi Operasyonu ( Operation Eagle Claw ) yapmış. Fakat Tabas Şehri yakınlarında çöllük alanda kum fırtınası yüzünden bir helikopter ( Rh-53D Sea Stalion ) ile bir uçağın ( C-130 Hercules ) çarpışması, infilak etmesi ve 8 ABD askerinin yaşamını yitirmesi sonucunda harekat fiyaskoyla neticelenmiştir. Harekata katılan ABD operasyon birlikleri hasar alan diğer iki helikopteri İran topraklarında bırakılarak Hint Okyanusu’nda bulunan Nimitz uçak gemisine geri dönmüşlerdir.

1979’daki rehine krizinden beri ABD’nin Tahran’da Büyükelçiliği yok. ABD İran’da İsviçre Büyükelçiliği tarafından temsil edilmekte. Müze haline getirilen eski ABD Büyükelçiliği’nde burada ele geçirilen belgeler, casusluk faaliyetlerinde kullanılan alet ve cihazlar ile Kartal Pençesi Operasyonu’ndan geriye kalan helikopterlerin enkaz parçaları sergilenmekte.

Müze haline getirilen eski ABD Büyükelçiliği’ni gezerken bazı şeyleri bilmeme rağmen şaşırmadım, hayrete düşmedim ve dudaklarımı ısırmadım dersem yalan olur. Benim Tahran’da gezdiğim yer bir büyükelçilikten ziyade bir istihbarat ve casusluk merkezine benziyordu. Gerçi bunlar 33 yıl öncesine ve soğuk savaş döneminin reflekslerine aitti. Soğuk savaş bittiğine ve yeni dünya düzeni başladığına göre sanırım ‘’ NATO müttefikimiz ‘’ Amerikalıların bu uygulamaları geride kalmıştır.

Cemaatin okulları yok çünkü,

İran’da dikkatimizden kaçmayan en önemli husus halkın gergin olmadığı, ayrışmadığı ve her an patlamaya hazır pimi çekilmiş el bombası şeklinde olmadığıydı. Bu gözlem son 10 yıldır Türkiye’de yaşayan birisinin İran’da kolayca yapabileceği bir tespitti.

Konuştuğumuz insanlarda İran’ın barışçıl amaçlı nükleer enerjiye sahip olma hakkının bir ulusal onur sorunu olarak görüldüğü ve bu nedenle sokaktaki insanda bu konuda ABD ve İsrail’den gelen/gelecek her türlü baskıya direnme iradesini ve zorluklara katlanma kararlılığını gözlemledim.

Merak ettiğim için sordum ‘’ Cemaatin burada okulu var mı? ‘’ diye. Cevap olarak ‘’ Ülkemizde casusların yuvalandığı yeterince bazı Batılı Büyükelçilikler var daha fazlasına ihtiyacımız yok ‘’ cevabını verdiler. Bizim grup içinde ‘’ Siyasal İslamcı ‘’ görüşe sahip bir arkadaşım bana ‘’ Cemaat okulları antiemperyalist direncin olduğu ülkelerde yok, sadece emperyalist operasyonların yapıldığı/yapılacağı ülkelerde var ‘’ olduğunu söyledi. Bilmem bu görüşe iştirak eder misiniz?

Eğer gündem müsaade ederse Cuma günü İran izlenimlerimize ait son köşe yazımızda buluşmak üzere,

Saygılar sunarım.

Türker Ertürk

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...