Bugün size İstanbul Askeri Casusluk Davası’nın arkasındaki yalanı, sahtekarlığı ve düzenbazlığı anlatmaya çalışacağım. Bu dava özellikle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın genç, akıllı ve istikbal vadeden personeli hedef almıştır. Amaç bu personeli tasfiye ederek F Tipi Örgütün elemanlarına yer açmaktır.

İsimsiz ve imzasız elektronik postalarla başlayan, dijital delillere dayandırılan, ayarlanmış mahkemeler, yargıçlar ve savcılarla devam eden bu dava 6 Aralık 2013’de Yargıtay 9. Daire tarafından onanmıştır. Balyoz’un da bu daire tarafından onandığını belirtmekte fayda var.

Çoğunluğu Deniz Kuvvetleri personeli 43 kişi hüküm giymiştir. Bu personelin rütbelerinin düşük olması nedeniyle dava kamuoyunda yeterince yer bulamamıştır. Özel Yetkili Mahkemelerde (ÖYM) görülen birçok dava gibi bu davada da hukuksuzluklar ayyuka çıkmıştır.

Yine sehven eklemeler!

 Olmayan adreste arama yapılarak delil bulunması, yanlış evde doğru kanıta rastlanması, sözde örgüt liderinin telefon TAPE’sine polis tarafından sehven ekleme yapılması, davanın tamamen dijital delillere dayandırılması, tanık ve bilirkişi dinleme taleplerinin mahkeme tarafından gerekçesiz olarak reddedilmesi yaşanan hukuki rezaletlerden sadece bazılarıdır.

Bu davanın mağdurları 6 Ocak 2014’den itibaren Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvurularını yapmış olup halen karar beklenmektedir.

Dosyanın bozulan kısmı yetkisizlik gerekçesi ile hiçbir mahkeme tarafından kabul edilmemektedir. Önce İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM), sonra Kocaeli ACM ve nihayetinde İstanbul 4. ACM, önlerine gelen bu dosyaya yetkisizlik kararı vermiştir. Dosya 5 aydır Yargıtay 5. Daire’nin hangi mahkemeyi yetkili kılacağının kararını beklemektedir. Bugün itibarıyla 7 ay 27 gün olmuştur.

Yine belli isimler!

Hak ihlali Balyoz ile bire bir örtüşen bu davada AYM’nin Balyoz kararı gerekçe gösterilerek yerel mahkemeye yeniden yargılama talebi yapılamamaktadır. Çünkü yerel mahkeme hala belli değildir!

Bu davada yargılanan subay ve astsubayların çoğunluğunun rütbeleri düşük olup emeklilik haklarını kazanmamışlardır. Ayrıca Balyoz’da olduğu gibi başarılı mesleki kariyere sahip yüksek rütbeli subayların bir kısmı çok sevdikleri mesleklerinden ayrılmak zorunda kalmıştır.

İstanbul Askeri Casusluk Davasının soruşturma savcılığını Fikret Seçen, kovuşturma savcılığını ise Celal Kara yürütmüştür. Kamuoyu bu iki ismi de yakından tanımakta olup ilave yoruma gerek yoktur.

Bu davanın soruşturma safhasını yürüten İstanbul Organize Suçlar ile Mücadele Şube Müdürü Nazmi Ardıç “görevini kötüye kullanma” değerlendirmesi ile görevden alınmış ve emrindeki birçok polis memurunun İstanbul Emniyeti’nden ilişiği kesilmiştir. Ayrıca Ardıç’ın sanıklar evde yok iken Gölcük’te aramaları yapan yardımcısı Ahmet Kalender de benzer suçlama ile görevden alınmıştır.

Yine kepazelikler!

Bu dava süresince tarihe geçecek diğer hukuksuzlukları ve kepazelikleri şu şekilde özetleyebiliriz;

  1. Tüm deliller dijital materyale dayanmasına rağmen kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından bilirkişi incelemesinin yaptırılmamış olması, 
  2. Yoktan var edilen bir suç örgütünün liderinin, amacının ve hedefinin belli olmaması,
  3. Tespit edilmeyen ama yaratılan düzmece bir örgüt bağlantısı,
  4. Davanın tek dayanağının düzmece dijital dosyalar olması,
  5. Yine zaman ve mekan çelişkisi. Yani aynı anda iki yerde olan sanıklar,
  6. Aramada ele geçmeyen ama adli emanette yumurtlayan hard diskler,
  7. Yanlış evde arama yapılmasına rağmen yine de suç delillerinin bulunması,
  8. Şikayetçisi olmayan şantaj davası,
  9. Genelkurmay’da yapılan ama hata mı yoksa ihanet mi olduğu belirsiz incelemeler,
  10. Müneccim ihbarcılar, yurt dışından gelen elektronik postalar ve önceden yazılmış senaryolar.

Cumartesi günü kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...