Biliyorsunuz geçtiğimiz pazartesi günkü “DENİZKURDU TATBİKATI” başlıklı yazımda tatbikatların niye iptal edildiğini irdelemiştim. Bu iptalin ne anlama geldiğini ve olayın vahametinin daha iyi anlaşılabilmesi için kendimi seçkin gözlemci gününe davetli İngiliz Deniz Ataşesinin yerine koyarak yani onunla kendi aramda duygudaşlık (Empati) yaratarak yapmak istedim. Ataşenin göreviydi davetli olduğu tatbikatı izlemek ve neler olup olmadığını yorumlarıyla beraber ülkesine rapor etmek.

Ataşenin yerine kendimi koymak ve Londra’ya ne mesaj gönderdiğini kurgulamak benim için kolaydı. Eğitimim, öğretimim ve deneyimim bu konuda bana yardımcı olmuştu. Her şeyden önemlisi onun Ankara’da yaptığı görevin tam karşılığını ben Londra’da yapmıştım. Hem de ne zaman. Amerika’da ki 11 Eylül 2001 saldırılarının, Afganistan’a ve Irak’a müdahalelerin yapıldı zaman.

Bana da görevim sırasında, İngiliz Savunma Bakanlığından, Genelkurmayından ve Deniz kuvvetlerinden resmi bilgiler gelirdi. Ben de onları aynen Ankara’ya göndermez mutlaka yorumlarımı değerlendirmelerimi kapsamlı olarak yazardım. İşte bu nedenle biliyordum ki İngiliz Ataşede Türk Genelkurmayı tarafından ona iletileni değil sahip olduğu bilgi kaynaklarını ve bu ülkede yaşıyor olmanın avantajını da kullanarak söylenmeyen/söylenemeyen hakikati başkentine iletecektir.

Fakat basınımızın çok büyük bölümü bu kurgu mesaja belge muamelesi yaptı. Halbuki yazımın tamamı okunsa bu çok kolay anlaşılmaktaydı. Sanırım dijital terör ve imza olmadan belge işlemi yapılan metinler çok geniş kesimleri olumsuz yönde etkilemiş.

Ben size ilgi göstermeniz için, daha üst seviyede yazılanı ve imzalısını önerebilir miyim?

Niye müttefikimiz ABD’nin Ankara Büyükelçisinin Sayın Başbakanımızın ruhsal durumunu, yeteneklerini ve yurt dışındaki gizli hesaplardaki paralarını konu alan içeriğinde istihbarı bilgi ve değerlendirme bulunan mesajlarıyla, yakından ilgilenmiyorsunuz?

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Uydurma ve imzasız dijital belgelere, nereden gönderildiği bilinmeyen mektuplara ve gizli tanıklara işlem var, fakat ihbar niteliği olan imzalı mesajlara ve değerlendirmelere işlem yok.

Sayın Cumhurbaşkanımıza soruyorum. Kendisine gelen imzasız mektupları incelensin diye aşağıya gönderiyor ama ABD Büyükelçisinin belgelerini ihbar kabul edip niye emrindeki Devlet Denetleme Kuruluna görev vermiyor?

Takdiri yüce Türk Ulusuna bırakıyorum.

Seçimler yaklaştıkça azdılar ve her gün daha çok hırçınlaşıyorlar. Rahmetli babaannem söylerdi “Çocuklar çok azmayın başınıza bir felaket gelecek.” Adeta ülkenin çivisi çıkmış gibi. Müstakbel Hava Kuvvetleri komutanının tutuklanması ve 12 Eylül Komutanlarının ifadeye çağrılması yüzde bir milyon seçime ve sonrasına yönelik manevra.

Mazisi şan ve şerefle dolu kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, seçimlere kadar her türlü kışkırtmaya karşı tepkisiz ve sessiz ol. Amaçları bellidir. Mademki ülke savunması için ölümü göze alarak ant içtin, şimdi senden bu sefer ülke çıkarlarımız için aşağılanmaya ve horlanmaya karşı dayanmanı istiyoruz. Dişini sık ve sabret.

Ne yazık ki ülkemizi 9 yılda iflas ettirdiler ve yaşanmaz bir hale getirdiler. Çevrede görebildiğim kadar insanlar biz nasılsa yaşlandık bari çocuklarımız kurtulsun diyor ve çocuklarını yurt dışına gönderiyor. Bakınız size rakam. Şu anda üniversitelerde okuyan öğrencilerimizin yüzde 75’i yurt dışında yaşamak istemekte, şu anda yurt dışında okuyan öğrencilerimizin yüzde 80’i ise ülkemize dönüş yapmak istememektedir, biliyor muydunuz? Kim sorumlu bu durumdan?

Birde bu 9 yılda beyin göçü ivme kazanmış durumda biliyor musunuz?

Beyin Göçü mü nedir?

İyi eğitim ve öğretim görmüş, okuyan, düşünen, sorgulayan, üreten ve nitelikli iş gücünün en verimli döneminde başka bir ülkeye gidip dönmemesidir.

Beyin gücünün bir sürü nedenleri olmasına rağmen AKP yönetimi döneminde hız kazanmasının esas nedeni ülkenin çok kötü yönetilmesi, toplumun ayrıştırılarak kamplara bölünmesi, hoşgörüsüzlüğün bir yönetim biçimi olarak yaygınlaşması, liyakatin yerine yandaşlığın esas alınması, işsizliğin artması, ekonomik verilerin çok yakında büyük bir krizi işaret etmesi, orta çağ karanlığına dönme gayretleri, insanların yaşam tarzlarına müdahale girişimleri, hukukun siyasallaştırılarak ayaklar altına alınması, cumhuriyetimizin birikimlerini ve kurumlarını yok etme çabalarıdır.

Aydınlar, sanatçılar, yazarlar ve kahraman insanlar bizzat başbakan tarafından horlanmış, aşağılanmış ve kimi zaman ülkeyi terk etmesi istenmiştir. Ülkemiz adeta hapishane haline gelmiştir.

Biliyor muydunuz, yıl 1898 Osmanlı aydını bıkkın, umutsuz ve yılmış. Tevfik Fikret ve bir grup arkadaşı jurnalcilikten ve istibdattan kaçmak için ülkelerini terk etmek ve Yeni Zelanda’ya yerleşmek isterler. Bu konuda plan yaparlar fakat kaynak yetersizliği nedeniyle gerçekleştiremezler.

Ne diyorsunuz, Abdülhamit dönemiyle bu dönem çok mu birbirine benziyor?

İşte bu nedenle demokratik sürece sahip çıkınız, sandık başına gidiniz, ülkeniz, geleceğiniz ve çocuklarınız oy kullanarak AKP’yi iktidardan uzaklaştırınız.

1789’da Fransız devriminin haksızlığın ve zulmün sembolü olan Bastil’i yok ettiği gibi sizde 12 Haziran 2011’de oylarınızla ortaya koyacağınız iradeniz ile Silivri ve Hasdal’da ki onursuzluğa son veriniz.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...