Geçen yazımızda size Pensilvanya ziyaretimizden bahsederken, Gülen’in ABD’de 135 okulu ve 50 bin öğrencisi olduğunu ve bu okullardan yılda yaklaşık 400 bin dolar net kazanç sağladığını fakat bu saadet zinciri için bir kuruş vergi verilmediğini anlatmıştık.

Gülen’in yalnızca ABD’de bulunan okullarından edinilen kazanç 400 milyon dolardı. Tam tamına 400 milyon dolar!

Ayrıca Gülen Cemaati bu okullarda öğretmenlik yapanlara verdiği ücretlerin yüzde 40’ına el koyuyordu. Yani bu okullarda görev yapan Türk öğretmenlere kağıt üzerinde örneğin 4 bin dolar maaş verildiği gösteriliyorsa bunun 1600 dolarını cemaatin kumbarasına atıyor kendilerine 2400 dolar ödüyordu. Bu olay, hem Amerikan hem de Türk yasalarına göre suçtu.

Mafya lideri Al Capone

Bir düşünün, siz 4 bin dolar üzerinden kazanç vergisi veriyorsunuz ama elinize 2400 dolar geçiyor. Emeğinizin bir bölümünü sizden çalıyorlar. Bırakınız bu olayın suç olduğunu, etik ve ahlaki değil.

Eğer emeğinizin çalınmasına itiraz ederseniz, başınıza felaketler geliyor ve sizi derhal Türkiye’ye geri postalıyorlar. Bunları biz uydurmuyoruz bunları bu okullarda görev yapmış öğretmenler ve Amerikalı araştırmacılar anlatıyor.

Yine Amerikalıların anlattığına göre, bu okullarda neler yapıldığı artık mercek altına alınmaya başlanmış ve özellikle vergi kaçakçılığı konusu ise yakından incelenmekteymiş.

Amerika değişik bir ülke, vergi kaçakçılığı çok büyük suç! Ülkemiz gibi vergi kaçakçılığı cenneti değil. Adamı derhal hapse atarlar! 17 Ocak 1899, New York doğumlu İtalyan asıllı mafya lideri Al Capone bir suç işleme makinesi olmasına rağmen hepsinden paçayı kurtarmıştı ama vergi kaçakçılığından 1931’de hapse atılmıştı. Hem de gücünün doruğunda iken ve devletin içinde çok güçlü olduğu zaman!

Altın nesil

Amerika dönüşü, geçtiğimiz Salı akşamı Atatürkçü Düşünce Derneği’nin davetlisi olarak Pendik’te, Çarşamba akşamı da Milli Merkez’in açılışı nedeniyle Bozüyük-Bilecik’te icra edilen panellere katıldık ve dilimizin döndüğünce yine bu konuları anlatmaya çalıştık.

Erdoğan ve Cemaat arasında gerçekten hiç fark yoktur. Şu anda kavgalı olmalarının nedeni iktidar paylaşımı ve pastadan daha fazla pay alabilme mücadelesidir. Ortak paydalarının yanında fikir ayrılıklarının lafı bile olmaz.

Her ikisi de Cumhuriyetimize, ulusal değerlerimize, ulusal kahramanlarımıza, demokrasinin olmaz ise olmazı olan laikliğe, kurucu ideolojimize, Atatürk’e ve onun aydınlanma devrimlerine düşmandır. Her ikisi de Türkiye’de rejim değişikliği peşindedir.

Aydınlanma yoksa akıl ve bilim egemen toplum yaratılmamışsa, sorgulayıcı zihin gelişmemişse orada üretim, bilim, teknoloji ve sanat yoktur.

Cemaat bu okullarda “Altın nesil” yetiştirdiklerini söylüyor. Hiç bu nesilden bir sanatçı, bilim adamı, dizaynır, filozof, felsefeci ve mucit yetiştiğini duydunuz mu? Asla olmaz! Ancak kopyacı, kardeşlerini arkadan hançerleyen, evlere girip delil bırakan, yurtseverlerin telefonlarına ve bilgisayarlarına suç unsuru yükleyen, elindeki medya imkanları ile karalama ve iftira üreten, ülkesini ortaçağ karanlığına sürükleyen, sözde dindar ama gerçekte ilahi mesajı anlamamış insanlar yetiştirir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yapılan Türk Devrimleri bir aydınlanma projesidir. İslam Dünyasında bir vahadır. Bugün hala fonksiyonel olmayan İslam Dünyasını üretici ve Batı dünyası ile yarışabilir hale getirme mücadelesidir.

Onun dedesi Michelangelo

Yıl 1999, Roma’da görevliyim. Sabahları spor yapma alışkanlığım nedeniyle erken saatlerde eski Roma sokaklarında koşarken lüks bir ayakkabı mağazasının vitrini önünde resim çeken ve aralarında Türkçe konuşan iki kişiyi görünce durdum ve sordum “Arkadaşlar ne yapıyorsunuz?” diye. Biraz korktular ve heyecanlandılar ama onlarda güven telkin edince “Abi biz burada modellerin resmini çekiyoruz Türkiye’ye dönünce aynısını taklit ediyoruz” dediler.

Bu olayı Türkiye’de tekstil işi ile uğraşan bir arkadaşıma anlattığımda “Biz de buna yakın işler yapıyoruz” açıklamasında bulundu. Meğer onlar da Milano’ya fuara gider, orada her modelden birer tane alır, Türkiye’ye geldikten sonra ufak tefek değişikliklerle aynı şeyleri üretirlermiş.

Bu konuya daha sonra çok kafa yordum. Niçin onlar üretebiliyor, dizayn edebiliyor ve tasarlayabiliyorlardı ama biz ancak taklit edebiliyorduk? Çünkü onun dedesinin dedesi Michelangelo idi. Sanat yapan, resim ve yontu ile uğraşan nesillerin temsilcileriydiler. Onların çocukları Versace, Donna Karan ve Dolce Gabbana oldu, şimdi ayakkabı ve kıyafet tasarlıyorlardı. Ama bizim dedelerimiz, babaannelerimiz sanatla uğraşmadılar, şimdi biz çocukları nasıl özgün tasarımlar yapabilecektik! Sanatın içine tükürüldüğü, ucube değerlendirilmesinin yapıldığı, sanat adına bir şeyler yapanın karalandığı ve horlandığı bir ortamda başka ne olabilirdi!

Bugün İslam Dünyası içinde Türkiye her bakımdan en iyisidir. Bu durum, Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma devrimlerinin kazanımlarıdır. Aydınlanma rotasında kat ettiğimiz mesafe kadar İslam Dünyasından ileride, kat edemediğimiz mesafe kadar çağdaş dünyadan gerideyiz.

Sonuç olarak Atatürkçülük, İslam dünyasından mucit çıkarma projesidir.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...