Önceki yazımızda bahsettiğimiz gibi; Rusya için bıçak kemiğe dayanmıştı. Müttefiki ve Mart 2011’den beri arkasında durduğu Beşar Esad düşmek ve Suriye çözülmek üzereydi. Savaşa her türlü riski alarak girmek zorundaydı. Çünkü Suriye’deki çıkarları yaşamsaldı. Sorun yalnızca Suriye de değildi. Suriye, Rusya’ya karşı yapılan çevreleme ve boğazını sıkma operasyonunun merhalelerinden sadece biriydi. Ayrıca Suriye düşerse bölge İslami olarak daha da radikalleşecek, bunun Türkiye’ye etkisi gelişecek ve sonunda Kafkasya’da bir karşılığı olacaktı.

Rusya kararını verdi ve tankıyla, topuyla, özel harekat birlikleriyle, savaş uçaklarıyla ve harp gemileriyle Suriye harekat alanına girdi. Hazar Denizi’nde konuşlanan harp gemilerinden Suriye’deki hedeflere füze fırlatmasının nedeni imkan kabiliyetlerini ve gerekirse savaşı daha geniş alanlara yayabileceğini göstermek içindi.

Onları uyarın

Rusya ne kadar ciddi olduğunu gösterebilmek için en yetkili ağızlarının yaptığı açıklamalar dışında Türk hava sahasını ihlal etmek gibi fiili mesaj da verdi. Daha önemlisi ve mesajların net olanı Rus savaş uçağı MİG-29’un hava sahası ihlaline önleme yapan F-16’larımıza atış kontrol radar kitlenmesini yapmasıdır. Radar kitlenmesi düşmanca bir davranıştır ve Ruslar bunu durumun ciddiyeti anlaşılsın diye kasten yapmışlardır. Ruslar bu teknik mesajı (radar kitlenmesi) esasında Türk Silahlı Kuvvetleri’ne vermişlerdi; “Ülkenizin maceracı, aymaz ve Osmanlı hülyaları peşinde koşan bir iktidar tarafından sorumsuzca yönetildiğini biliyoruz, bizi siz anlayın, onları uyarın ve gerekeni yapın”

Ruslar bu sert ve fiili uyarıları yapmasına rağmen başta Putin olmak üzere yumuşak üsluplar kullandılar. Şunu demek istiyorlardı; “Bizim Türkiye’ye karşı düşmanca bir niyetimiz yok. Ama Suriye politikalarınız yanlıştır, bizim burada hayati menfaatlerimiz var. Artık ‘uçuşa yasak bölge’, “güvenlikli bölge” gibi arayışlardan, Suriye’ye ve Başar’a karşı müdahale girişimlerinden vazgeçin.”

Savaş istiyor olabilirler

Rusya, Suriye konusunda şaka yapmadığının mesajını tüm dünyaya veriyordu ama bu mesajın direkt olarak yöneldiği iki adres vardı. Birincisi ABD’ye, ikincisi ise Türkiye’ye! ABD yapısı gereği akılcı ve pragmatik (yararcı, faydacı) bir ülkedir. Eğer savaş istemiyorsa duygusal davranmaz, politikasını değiştirir ve Suriye’nin geleceği konusunda Rusya ile masaya oturur. Bölgeyi, yerküreyi ve uzun vadeli çıkarlarını tehlikeye atmak istemiyorsa normalde böyle yapması gerekir. Ama ABD savaş istiyor da olabilir!

ABD deyince aklınıza gerek Suriye, gerekse başka konularda tek bir yaklaşım var olduğu asla gelmesin. ABD’de en hayati konularda bile kurumlar arasında sert çatışmalar olur. Örneğin zamanın CIA Başkanı David Petrus’a (6 Eylül 2011-9 Kasım 2012) bu tür çatışmaların bir ürünü olarak operasyon yapılmış ve istifaya zorlanmıştı.

Tırmanmaya yol açar

ABD Kongresinin Silahlı Kuvvetler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi John McCain “Suriye’deki muhalif güçlere Rus uçaklarını düşürmek için omuzdan atılan uçaksavar füzeleri verilmesini” istedi. NATO’dan ve ABD’li bazı üst düzey yetkililer tarafından “Türkiye’yi savunmalıyız, asker göndermeliyiz” açıklamaları yapıldı. Bunlar kışkırtıcı ve tehlikeli şeyler, Türkiye çok dikkatli olmak zorunda. Rusların Suriye’ye girmesi üzerine NATO’nun ağırlıklı olarak ülkemize gelmesi tırmanmaya yol açar.

Rusya’nın selefi konumunda olan Sovyetler Birliği 1979’da Afganistan hükümetinin daveti üzerine bu ülkeye girdi. Burada 9 yıl savaştıktan sonra 1988’de 15 bin insanını kaybederek geri çekildi. Sovyetler Birliği bu süre içinde Afganistan’da gerçekte ABD’nin verdiği imkanlarla donatılmış vekilleriyle savaştı. Bu savaşta Afganistan’ın sınır komşusu olan Pakistan ABD’nin ileri üssüydü.

Türkiye’ye biçilen rol

Afganistan’dan 36 yıl sonra Sovyetler Birliği’nin halefi olan Rusya davet üzerine Suriye’ye girdi. Moskova açısından Afganistan ve Suriye’ye gönderilen kuvvetlerin gücü farklı olsa da stratejik gerekçeler çok benziyor. Sovyetler Birliği’nin ekonomik olarak çökmesinde ve 1990’da çözülmesinde Afganistan savaşının maliyetlerinin önemli bir başlık olduğu da unutulmamalı.

ABD’de bazı çevrelerin Suriye’yi Rusya için Afganistan yapmak gibi bir görüşü ve planı var. Böyle bir planda Türkiye’ye biçilen rol Pakistan’ınki olacak. Bu nedenle Türkiye sorumlu davranmalı ve böyle bir gelişmeye yol açacak adımlardan kaçınmalıdır.

İzlenecek çizgi

Pakistanlı yazarlar ve aydınlar özetle “Maalesef 1979’da ABD’nin çizgisini takip ettik, mücahitler geldi, destekledik, savaşa gönderdik, İslam radikalleşti, ülkemiz şiddete ve teröre boğuldu. Sonuç 40 bin can kaybettik ve hala kaybediyoruz” diyorlar.

Bugün Türkiye’nin takip etmesi gereken çizgi Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” çizgisidir. Emperyalizmin dolmuşuna ve baskısına gelip Ortadoğu bataklığına atlamak ülkemize ve milletimize yapılacak en büyük hıyanettir.

Saygılar sunarım.

Loading

Sosyal Medyada Paylaşın...